TROTZ ALLEDEM!
DÜNYAYA
YENİ EKİMLER GEREK!
BÜYÜK SOSYALİST EKİM
DEVRİMİ 90 YAŞINDA!
EKİM DEVRİMİ ENTERNASYONAL
İŞÇİ SINIFI VE EZİLEN HALKLARA DEVRİM ÇAĞRISIDIR!
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi 7 Kasım 2007 de 90. yaşında olacak!
Rusya İşçi ve
köylülerinin Çarlık Sarayına saldırısı,
çürümüş feodal emperyalist Rus
İmparatorluğunun temellerine yönelmiş bir saldırı idi.
İşçilerin-Köylülerin devrimin
örgütleyicisi Komünist Partisi
savaşçılarının önderliğindeki silahlı ayaklanması
ile merkezi Çarlık devlet iktidarı yıkıldı,
Çarlığın son kalesine Proletaryanın kızıl bayrakları
dikildi. Emperyalizm ve Proleter Devrimleri çağında ilk kez
bir ülkede Proletarya iktidarı ele geçirdi. 1917
Ekim devriminden Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliği doğdu. 7 Kasım
1917 bütün insanlık tarihi açısından
onurlu, insanlığın geleceğine ışık tutan, yol gösteren,
çığır açan bir tarihtir.
Bu “doğum
günü” bugün burjuva ideologlar
tarafından sosyalizme ve komünizme küfün
etmek, bunları karalamak için kullanılıyor. Yalnızca
açıkça burjuva ideologları değil, kimi sahte
solcular da kendilerini dünya tarihinin yaşadığı bu en
güçlü emekçi ayaklanmasından
kendilerini ayırmak için şu ya da bu
“eleştiri”lere sarılacaklardır. Emekçi
yığınların kendilerini ezen ve sömürenlere karşı
kitlesel şiddeti, Komünist Partisinin devrimde oynadığı
muazzam rol, burjuva ideolojisine karşı uzlaşmaz
mücadele… gibi Ekim devriminin zaferinin kimi temel
unsurları bu burjuva “sol”cuları korkutuyor,
onların “eleştiri”leri tam da bu temel unsurlara,
yani sonuçta devrimin kendisine yöneliyor. Biz
komünistler açısından sorun açıktır:
Ekim devrimi bir bütün olarak
sömürünün temellerine
yönelik bir devrim olarak bütün insanlık
tarihi açısından – kısa süren Paris
Komünü deneyimi dışta tutulduğunda- yepyeni bir o
zamana kadarki tüm devrimlerden özünde ayrı
bir devrimdir. O tüm
sömürüyü yok etme gibi muazzam bir
görevi yerine getirmek için yola çıkan
bir devrimdir. Bu devasa görevin
çözülmesinde mutlaka hata ve eksiklikler
de olacaktır, olmuştur. Fakat belirleyici olan şudur ki, bugün
de Ekim Devriminin temel deneyimleri, onun enternasyonal önemi
ve anlamı mücadele eden işçiler ve
emekçiler için yol gösteren kutup
yıldızıdır.
EKİM DEVRİMİ ve BURJUVAZİNİN
KIŞKIRTICI YALANLARI
20. Yüzyılın 50’lı
yıllarının ikinci yarısındaki ve sonraki gelişmeler burjuvazinin Ekim
devrimine, onun şahsında sosyalizme komünizme güncel
saldırılarının da dayanak noktası oluyor. Sosyalizmin kalesi, Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bu gelişmeler içinde devlet
kapitalisti, bürokratik bir yapıya
dönüştü, sosyalizm yıkıldı.
1950’li yılların ikinci yarısındaki bu
dönüşüm gerçekte sosyalizm
komünizm davası açısından bir gerileme, ağır bir
yenilgi idi. Fakat gerek SB de iktidarı elinde bulunduran
Kurçefin başını çektiği modern revizyonist yeni
çarlar, gerekse bütün dünyada
emperyalist burjuvazinin propagandacıları SB’nin sosyalist
olduğu, orda olanın “yaşayan sosyalizm” olduğu
yalanını yaydılar. Sonunda 1980’li yılların sonunda,
1990’lı yılların başında, batı tipi özel sermayeli
tekelci kapitalizm, SB ve “Doğu Bloğu” adı verilen
SB uydularındaki bürokratik tekelci devlet kapitalizmine
üstün geldi, Doğu Bloğu, sosyal emperyalist kamp
çöktü. Emperyalist burjuvazinin intikamcı
zaferi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin isminin bile tarihe
karışmasıyla perçinlendi. Sosyal emperyalist kampın
çöküşünü dünya
gericiliği ezilen ve sömürülen kitlelere
“Komünizmin
ölümü” olarak tanıtmaya
çalıştı, çalışıyor. Ellerindeki tüm
medya gücüyle bir yalanı bilinçlere
kazımaya çalıştılar, çalışıyorlar: Buna
göre: Sosyal Emperyalist kampın yıkılmasıyla ortaya
çıkan tüm olumsuzlukların nedeni
sosyalist/Komünist iktidardır. 70 yıllık
sosyalist/Komünist iktidar, kendi iktidar alanındaki halkları
ezmiş, demokrasi, insan hakları vb. ni yok etmiş,
üstüne üstlük ülkelerin
ekonomik gelişmesini de engellemiş, sonunda tıkanıp kalmıştır. İnsan
doğası ile uyuşmayan sosyalizm-komünizm yıkılmak zorunda idi,
yıkılmıştır. Kapitalizmin ve onun üst yapısı burjuva
demokrasisinin üstünlüğü
sosyalizm-komünizmin
çöküşü,
ölümü ile ispatlanmıştır vb. vs. Bu
büyük yalanın karşısında şu yalın
gerçekler durmaktadır: Yıkılan, çöken
SB’de hiçbir şekilde 70 yıllık bir
“sosyalizm/Komünizm” iktidarı
yaşanmamıştır. Sovyetler Birliğinde 1917 de kurulan sosyalist iktidar,
proletarya diktatörlüğünün
ömrü 1950 li yılların ortalarına kadar
sürmüştür. Yani en fazla 35/40 yıllık bir
sosyalizm inşa deneyimi söz konusudur. Bu sosyalizm inşa
deneyimi, düşünülebilecek en zor şartlar
altında, emperyalist abluka altında, tek ülkede sosyalizm
inşası deneyimidir.
Bu
deneyimin yaşandığı ülke olan Rusya, batının emperyalist
ülkeleriyle karşılaştırıldığında devrim öncesinde
ekonomik olarak en geri durumda olan emperyalist
güçtü. İktidarın işçi sınıfı
tarafından ele geçirilmesinin hemen ertesinde bu ilk
işçi devleti emperyalist saldırı ve müdahalelerin
hedefi oldu. İçte iktidarlarını yitiren burjuvazi ve toprak
ağası sınıfları, kilise, tüm gericiler emperyalist
güçlerin tam desteğinde ülkeyi kanlı bir
iç savaşa sürüklediler. İç
savaşın kızıl güçlerin zaferi ile bitmesinden ve
emperyalist müdahale ordularının ülkeden
kovulmasından sonra yaşanan, “Barış içinde
inşa” dönemi, gerçekte bir yandan
emperyalist ambargo ve abluka şartlarında, diğer yandan burjuvaziye
karşı sertleşen sınıf mücadelesi şartlarında yaşandı. 1935 den
itibaren SB proletarya
diktatörlüğünü yeni bir askeri
saldırıya karşı korumak savaş sanayisinin geliştirilmesine ağırlık
vermek zorunda kaldı. Bir insan ömrü için
bile kısacık denebilecek bir inşa döneminde, işçi
ve emekçilerin gerçek bir sosyalist iktidar
şartlarında neler başarabilecekleri görüldü.
İkinci dünya savaşının yükünü
Sovyet halkları taşıdı. 20 Milyonun üstünde Sovyet
emekçisi, en ön saflarda Komünistler olmak
üzere antifaşist savaşta hayatını yitirdi. Milyonlarcası sakat
kaldı. Savaş dolayısıyla yerle büyük kayıplara
uğrayan Sovyet ekonomisini yeniden ayakları üzerine dikmek
Savaş sonrasında uzun yıllar aldı. Bu ikinci “barış
içinde inşa” döneminde de Emperyalistler
“soğuk savaş” adı verilen ilan edilmemiş savaşla,
SB’ndeki sosyalist iktidarı yıkmak, SB çevresinde
oluşan yeni demokratik –sosyalist halk iktidarlarını yıkmak
için ellerinden geleni yaptılar. Bu ikinci dönem de
l950’li yılların ortalarına dek sürdü ve
modern revizyonist kapitalist yolcuların SBKP içinde ve
devlette iktidarı tümüyle ele geçirmeleri
ile kapandı. Ondan sonra gelen 35 yıllık dönem (1956-1991)
aslında bugün yaşayan kuşakların aklında olan
dönemdir. Bugün büyük
çoğunluğun bilincindeki “Sosyalist Sovyetler
Birliği” resmi, bu dönemde belirlenmiş olan bir
resimdir. Ancak bu resim yanlış bir resimdir.
Çünkü bu dönemin Sovyetler
Birliğinin yalnızca ismi sosyalisttir. Gerçekte bu
dönemin Sovyetler Birliği sosyalizm/komünizme ters,
Ekim devriminin ilkelerine zıt revizyonistlerin iktidar olduğu devlet
kapitalisti, sosyal emperyalist bir ülkedir. Ekim devrimi ile
doğan Sosyalist Sovyetler Birliğinde SBKP ve Devlet içinde
yuvalanan burjuva yolcu revizyonistler 1956’da yapılan SBKP
XX. Parti Kongresinde siyasi iktidarı
bütünüyle ele geçirdiler. Onlar
Sovyetler Birliğindeki proletarya
diktatörlüğünü adım adım tasfiye
ettiler, ekim devriminin kazanımlarını birbiri ardına yok ettiler.
Kruşçev Revizyonizmi ve onun izleyicileri döneminde
yaşanan yozlaşma ile ekim devriminden ve onun sosyalist kazanımlarından
bir şey kalmadı geriye. Revizyonizmin iktidarının yeni tipte bir
burjuvazinin iktidarı anlamına geldiği açıkça
görüldü. Bir zamanların sosyalist Sovyetler
Birliğinde kapitalizm yeniden egemen hale geldi. Ancak egemen olan
kapitalizm Parti ve devlette, ve ekonomide egemen olan devlet
işletmelerinde yönetici konumlarda olan revizyonist iktidar
sahiplerinin halk adına, yer yer hatta işçi sınıfı adına
konuştukları bürokratik devlet kapitalizmi idi. Bugün
bu tip iktidarlar Demokratik Kore Cumhuriyetinde, Çin
HC’nde hala varlığını sürdürüyor.
Ekim devrimi, sonraki
gelişmelere, geri dönüşe rağmen, kısacık sosyalist
inşa döneminin muazzam kazanımları ile
sömürüsüz bir yaşamın
mümkün olduğunu, sömürü
barbarlığının biricik alternatifinin sosyalizm olduğunu
gösterdi. Ekim devrimi burjuvazinin egemenliğine proletaryanın
ve emekçi yığınların silahlı devrimiyle, şiddete dayalı
devrimle son verilebileceğini ve ancak bu yolla
kapitalizm/emperyalizmin insanlığı barbarlık içinhde
çöküşe götürmesinin
engellenebileceğini gösterdi.
Bugün de Ekim devriminden
öğrenilecek çok şey vardır. Ekim devriminin 90.
yıldönümünde biz bugünkü
ideolojik ve pratik mücadele açısından
önemli gördüğümüz bazı
noktaları vurgulamak istiyoruz:
EKİM
DEVRİMİ – İŞÇİLER VE EMEKÇİLER
İÇİN EN GENİŞ HAKLAR
“Sovyet düzeni
işçiler ve köylüler için
demokratizmin en yükseğidir ve aynı zamanda burjuva
demokratizmiyle kopuş ve yeni evrensel önemde yeni bir
demokrasi tipinin, yani proleter demokratizmin ya da proletarya
diktatörlüğünün doğuşu demektir.
Bırakın can
çekişen burjuvazinin ve onun kuyruğunda giden
küçük-burjuva demokrasisinin
köpekleri ve domuzları bizim Sovyet düzenimizi
inşadaki başarısızlıklarımız ve hatalarımız yüzünden
üstümüze küfün, beddua ve
alay yağdırsınlar. Gerçekten birçok
başarısızlıklarımız olduğunu ve hatalar yaptığımızı ve hala yapmakta
olduğumuzu bir an bile unutuyor değiliz. Sanki böylesine yeni,
daha önce hiç görülmemiş bir tip
devlet düzeninin yaratılması gibi tüm dünya
tarihi için yeni bir eser, hiç başarısızlığa
uğramadan ve hata yapmadan ortaya konabilirmiş gibi.
Başarısızlıklarımızı ve hatalarımızı, Sovyet ilkelerini hayata
uygulamada henüz mükemmel olmaktan son derece uzak
halimizi düzeltmek için hiç şaşmadan
mücadele edeceğiz. Fakat Sovyet devletinin kuruluşuna başlamak
ve böylelikle dünya tarihinde yeni bir
çağ, bütün kapitalist ülkelerde
ezilen ve her yerde yeni bir hayata, burjuvaziyi yenmeye, proletarya
diktatörlüğünü, insanlığın
sermayenin, emperyalist savaşların boyunduruğundan kurtuluşuna doğru
ilerlediği yeni sınıfın hakimiyeti çağını açmak
şansı bizim olduğu için de haklı bir gurur duyabiliriz ve
duyuyoruz.” (Lenin, Ekim devriminin 4.
Yıldönümü, Eserler Alm. Cilt 33, sayfa
31-39; Türkçesi H.Yeşil, Ekim Devrimi
Üzerine, Dönüşüm yayınları, sayfa
100-101)
Sovyet
iktidarının ilk kararnamelerinde büyük burjuvazi ve
büyük toprak ağaları
mülksüzleştirilir. Onların mülklerine
tazminatsız olarak devlet adına el konur. Proletarya
diktatörlüğü topluma ait olanı topluma geri
verir. Toplumsal Üretimi doğrudan kendi eline alır. Kapitalist
toplumun eski sömürücülerine karşı
diktatörlük uygulanır. Onların iktidarlarını geri
almak için tüm girişimleri acımasız bir şiddetle
ezilir. Proletarya diktatörlüğü fakat aynı
zamanda emekçiler için en geniş demokrasiyi
güvence altına alır. Emekçi yığınlar, doğrudan
demokrasinin örgütsel araçları
İşçi-Köylü ve Asker Sovyetlerinde
örgütlenerek ülkenin sosyalist inşası
görevini en zor iç savaş ve emperyalist
müdahale şartlarında bizzat kendi ellerine alırlar.
Emekçilerin tüm yaşam alanlarında demokratik
kollektif örgütlenmesi, kadın erkek eşitliği ve erkek
egemenliğine karşı mücadele, çalışmanın hak haline
gelmesi, 6 saatlik işgünü, iş güvenliği,
herkes için yeterli tatil hakkı, emekçilere
dinlenme ve tatil imkanı, hukukun halk hukuku haline getirilmesi,
Kültürün herkese açılması,
çocuk hakları, çocuk eğitiminin
toplumsallaştırılması, ev işinin toplumsallaştırılması herkese yaygın
tıbbi hizmet sunumu, bütün siyasi- toplumsal
sorunların çözümünde en geniş
toplumsal tartışma… Daha 1930’lu yıllarda
Sovyetler Birliği emekçilerin günlük
hayatındaki kazanımlar açısından en gelişmiş kapitalist
ülkeleri çoktan geçmişti. Sovyetler
Birliğindeki politikanın temelinde çünkü
kapitalist ülkelerdeki kar ilkesinin tersine,
emekçi yığınların sürekli yükselen maddi
ve manevi ihtiyaçlarının en iyi biçimde tatmin
edilmesi ilkesi yatıyordu. Kuşkusuz Sovyet iktidarının
Çarlık Rusya’sından devraldığı geriliği bir anda
ve bir vuruşta aşması mümkün değildi.
Örneğin otuzlu yıllara gelindiğinde örneğin konut
sorunu henüz tam olarak
çözülememişti. Fakat
büyük atılımlı gelişme temposu,
gerçekleştirilen muazzam inşa kazanımları,
emekçilerin yaşam standartında kısa sürede gelinen
nokta vb. sosyalizmin
üstünlüğünü herkese her
gün yeniden kanıtlıyordu.
Burjuva propagandası Sovyetler Birliğindeki
Sosyalizmi lanetleme çalışmalarında tam da bu
gerçeklerin üzerini bir kalemde çiziyor,
bunları tartışmıyor, yok sayıyor. Bu bağlamda
çünkü söyleyecek sözleri
yoktur. Biz komünistlerin önünde tam da bu
burjuvazi tarafından unutturulmaya çalışılan
gerçekleri, Sovyetler Birliğinde yeni bir toplum yaratma
mücadelesinde kazanılan muazzam başarıları somut bilgiler
temelinde, somut olarak ortaya koymak görevi duruyor.
Bugünün dünyasında işçiler,
emekçiler gerçekte var olandan, hayatlarından
memnun değiller. Fakat var olanın alternatifleri konusundaki tartışmada
yoğun medya bombardımanı ile burjuva propagandası bilinçleri
ve yürekleri karartıyor. Bugün Rusya’daki
devrimin derslerinin alternatifler tartışmasında bilinçlere
çıkarılması, yeni bir dünya için
mücadelede Rus devriminin olumlu, olumsuz derslerinden
öğrenilmesi olağanüstü önemdedir.
EKİM DEVRİMİ – ULUSAL
BASKI YERİNE BÜTÜN ULUSLARA EŞİTLİK!
Emperyalizmin
propagandacıları şimdi Gürcistan, Ukrayna, Kazakistan gibi bir
zamanlar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin üyesi olan
devletlerde gelişen milliyetçi çatışmaları,
savaşları sosyalizmin ulusal sorunu çözemediğine
kanıt olarak gösteriyorlar. Onlar ulusal sorunun
çözümünün
“hür demokratik rejimler” olarak
adlandırdıkları kapitalist dünyada mümkün
olduğu yalanını yayıyorlar. Gerçekte bugün
dünyanın birçok yerinde halkları birbirlerine karşı
şovenizm ve ırkçılık temelinde kışkırtıyorlar. Ne yazık ki
bunda başarılı da oluyorlar. Bir zamanların Yugoslavya’sı,
Filistin, Afganistan, Irak emperyalist burjuvazinin ulusal sorunu nasıl
ele alıp
“çözdüğünün”
yalnızca birkaç güncel örneğidir.
Emperyalizmin ulusal sorundaki
“çözüm”ü
emperyalist boyunduruğu kabul etmeyen ulus ve milliyetleri silah
zoruyla ezmek, kendisi ile “işbirliği”
içinde olan ulus ve milliyetlerde ise güya onların
ulusal haklarının savunucusu pozlarında onları kendi
çıkarları için kullanmaktır.
Bu bağlamda amaç her zaman
bir ve aynıdır: Uluslar, milliyetler arasında düşmanlık ve
nefret yaratıp, bundan kendi stratejik emperyalist çıkarları
için yararlanmak.
Ekim Devrimi Çarlık
döneminde tam bir “Halklar Hapishanesi”
olan Rusya’da ezilen ulus ve milliyetlerin kurtuluşu
yönünde muazzam adımlar attı. Burjuva
milliyetçiliği ve şovenizmin yerine pratikte Proleter
Enternasyonalizmi egemen kılındı. 1917 Ekim devrimi ulusal sorunda da
çağ değiştiren bir adım oldu. Daha devrimin birinci
günü, devrim hükümetinin ilk
kararnamelerinden biri Ulusların Ayrı devlet kurmaya kadar varan kendi
kaderini tayin hakkını ve tüm milliyetlere tam hak eşitliğini
ilan etti. Sovyetler Birliği eşit haklara sahip ulus ve milliyetlerin
eşit haklara sahip cumhuriyetler ve özerk bölgelerde
gönüllü birliktelikleri temelinde kurulan
ilk çok uluslu birlik devleti oldu. Finlandiya yapılan bir
halk oylamasında ayrı devlet olarak yaşamaya karar verdiğinde, Bolşevik
devlet bu karara itirazsız saygı gösterdi.
Günlük hayatta her milliyet kendi dilini,
kültürünü serbestçe
yaşıyor ve geliştiriyordu. Irkçılık, Şovenizm ve
Antisemitizme karşı aktif mücadele
yürütülüyordu. Ekim devrimi
emperyalizmin ırkçı şoven barbarlığının biricik
alternatifinin Sosyalizm olduğunu pratikte gösterdi. O ulusal
sorunun gerçek
çözümünün ancak proleter
devrimle mümkün olacağını gösterdi.
Ekim devrimi şu
gerçeği açıkça kanıtlamıştır:
“... sermaye
egemen olduğu sürece, üretim araçlarında
özel mülkiyet sürdükçe
ve sınıflar var oldukça, ulusların eşitliği güvence
altına alınamaz; sermaye iktidarı sürdükçe
ve üretim araçlarına sahip olmak için
savaşıldıkça, ulusların eşitliği ve ulusların
emekçilerinin işbirliği sağlanamaz.” (Stalin,
"RKP(B) X. PK’ne Rapor’dan ; Eserler cilt 5, s 41,
İnter Yayınları)
Ekim
devriminin bugün güncel mücadele
açısından çok önemli derslerinden biri,
ulusal özgürlük mücadelesinin ancak
Sosyalizm için mücadeleye tabi kılındığında, ulusal
mücadelenin önderliği işçi sınıfının
elinde olduğunda gerçek kurtuluşa
götüreceğidir. Bunun böyle olmadığı
şartlarda ulusal mücadelenin kazanımlarının birer birer
yitirileceği, yitirildiği emperyalist dünyanın yaşanan bir
gerçeğidir Geçen yüzyılın
50’li, 60’lı yıllarında
sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulan bir dizi
Afrika ülkesindeki gelişmeler bunu net olarak
göstermektedir. Bugün dünyanın
birçok yerinde yürüyen ulusal
mücadeleler açısından bu ders hayati
önemdedir.
EKİM DEVRİMİ – DİNCİ
GERİCİLİK YERİNE AYDINLANMA
Dünya gericiliği dinci fanatizmi
işçi sınıfı ve ezilen halklara karşı ustaca kullanıyor.
Bugün salt milliyetçilik temelinde değil, din ve
mezhep ayrılıkları nedeniyle de halklar birbirlerine karşı
kışkırtılmakta ve kırdırılmaktadır. Sosyal emperyalist bloğun 20.
Yüzyılın 90 lı yılları başlarında
çöküşü ile batkılı ideologların
vaat ettiği “sürekli barış
çağı”na girilmedi. Burjuvazinin ideologları bu
dönemde “Sınıf savaşlarının “ ve
dolayısıyla da “Tarihin sonu” nun geldiğini ilan
ettiler. Artık mücadelenin
“Kültürler arası savaş” olarak
yürüyeceğini ilan ettiler.
“Kültürler arası savaş” tan
onların anladıkları, bu kez öncelikle din adına,
“batılı Hıristiyanlık”, “uzak doğulu
Hinduizm”, ve “Ortadoğulu İslam” arasında
yürütülecek iktidar, dünya
hegemonyası mücadelesidir. 11 Eylül 2001’de
New Yorck’ta DTM’nin ikiz kulelerine karşı
yönelen saldırı harekatını başta Amerikan emperyalizmi olmak
üzere tüm batılı emperyalistler
bütün dünyada “Terörizme
karşı enternasyonal savaş” ilanı için bir bahane
olarak kullandılar. Terörizm dedikleri ise gerçekte
kendi hegemonya planları önünde şu veya bu
biçimde engel gördükleri tüm
güçler, hangi motivasyon ve araçlarla
olursa olsun emperyalizme karşı direnen herkestir. Şu anda, emperyalist
metropollerde halk yığınlarını kendi emperyalist efendilerinin savaş
siyasetlerinin ardında birleştirebilmek için
“İslami terörizm” baş düşman ilan
edilmiştir.
“Sınıf
mücadeleleri döneminin kapandığı” teorisi,
aynı Doğu Blok’unun çökmesi ardından moda
olan “sürekli barış çağı geldi”
teorisi gibi boş laftır! Ezen ve ezilen sınıflar var olduğu
sürece sınıf savaşı da var olacaktır! Bu sınıf savaşında
egemenler tarafından din de bir araç, bir silah olarak
kullanılmaktadır. Irkçılık ve milliyetçiliğin
yanı sıra dincilik de bugün işçi ve
emekçi kitlelerin kötü yaşamlarının,
açlık, işsizlik ve sefaletlerinin gerçek
nedenlerini görmelerini engelleyen bir işleve sahiptir. Bu
nedenle de emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği
tarafından dinci fanatizm olabildiğince
körüklenmektedir. Dinin egemenlerin elinde bir
araç, “ezilen kitlelerin afyonu” olarak
onları uyutmak için bir araç olduğu
gerçeği bir kez daha apaçık ortadadır.
Hıristiyanlık, Müslümanlık, Hinduizm ve daha hangi
din ya da mezhep olursa olsun bu noktada değişen bir şey yoktur.
Bugün Rusya’da yalnızca Ortodoks kilise devlet
yardımlarıyla semirtilmekle kalmıyor, bunun yanında antisemitizm de
açık ve gizli biçimleriyle yeniden
canlandırılıyor. Her ikisi de burjuvazinin elinde halk yığınlarını
bölmek, birbirlerine karşı kışkırtmak ve ortak devrimci
mücadeleden saptırmak için kullanılan
önemli araçlardır.
Ekim devriminden sonra proleter devlet dini
bütünüyle “kişilere ait
özel mesele” ilan etmiş, dinin gerçek
işlevini ortaya koyan aydınlatma kampanyaları
yürütmüş, dini kurumlarına karşı aktif
mücadele yürütmüş, dini kurumların
iktidarını yıkmış, buna paralel olarak da çeşitli din ve
mezheplerin birbirlerine baskı yapmasını engellemiştir.
Böylelikle o, din ve mezhep ayrılıklarının halkların barış
içinde bir arada yaşamasının engeli haline getirilmesinin
önünü almıştır.
Ekim devrimi, ulusal sorunun
gerçek
çözümünün proletarya
önderliğindeki devrimle gerçekleşeceğini
gösterdiği gibi, din konusunda da hiçbir burjuva
devletin başaramadığını gerçekleştirmiş, din ve devlet
işlerini birbirinden gerçekten ayırmış, dini
gerçekten kişinin özel işi haline getirmiştir.
“Dini ya da
kadınların haktan yoksunluğunu, ya da Rus olmayan milliyetlerin baskı
altında tutulmasını ve hak eşitsizliğini alalım. Tüm bunlar
burjuva demokratik devrimin sorunlarıdır.
Küçük burjuva demokrasisinin filistenleri
sekiz ay boyunca bunun üzerine gevezelik ettiler;
dünyanın en ileri ülkeleri arasında bu sorunların
burjuva demokratik yönde tamamıyla
çözüldüğü tek
ülke yoktur. Bizde bunlar Ekim devriminin yasamasıyla
tamamıyla çözülmüştür.
Dine karşı gerçekten mücadele ettik ve
ediyoruz.” (Lenin, "Ekim Devriminin 4.
Yıldönümü", Eserler Alm. cilt. 33, S. 33,
Türkçesi, H Yeşil, Ekim Devrimi Üzerine,
Dönüşüm Yayınları, S.99)
EKİM
DEVRİMİNİN ÖRGÜTÇÜSÜ
– KOMÜNİST PARTİSİ
Emperyalist barbarlığı tarihe
gömmek, proleter devrimi gerçekleştirmek ve
sosyalizmi inşa etmek için günün en
önemli görevi ixçi ve
emekçileri kendi önderliğinde birleştiren BOLŞEVİK
PARTİlerin yaratılmasıdır.
“Ancak son taarruzda halkı
yönetebilecek kadar cesur ve hedefe giden yolda en ufak bir
engele takılmayacak kadar temkinli olan Bolşevik Partisi gibi bir
parti, barış için genel demokratik hareket, malikane
topraklarının ele geçirilmesi için yapılan
köylü demokratik hareketi, ezilen ulusların milli
bağımsızlık ve milli eşitlik hareketi ve burjuvaziyi devirerek
proletarya diktatörlüğünü kurmaya
yönelen sosyalist proletarya hareketi gibi birbirinden ayrı
devrimci hareketleri tek bir ortak devrimci akımda bu denli ustaca
kaynaştırabilirdi.” (SBKP(B) Tarihi – Kısa Ders,
Stalin, Eserler Cilt 15, İnter Yayınları, S. 262)
Böylesi bir parti
şüphesiz 1917 Ekiminde birdenbire ortaya çıkmadı.
O, uluslararası alanda İkinci Enternasyonal oportünizminin
reformist-legalist geleneğine karşı amansız ideolojik mücadele
içinde işçi sınıfının öncü
müfrezesi olarak inşa edildi. O, devrim öncesi
Rusya’sındaki işçi sınıfı mücadelesi
içinde, bu mücadele temeli üzerinde
gelişti. O, en başından itibaren işçi sınıfı hareketini
sosyalizmle birleştirmeyi önüne temel görev
olarak koyan Marksistlerin bilinçli siyasi faaliyetinin
ürünü idi. O, en başından itibaren
örgütsel olarak işçi sınıfı nerede ise,
orada inşa edildi: Üretim içinde, fabrikalarda!
Onun örgütsel yapısında temel fabrika/işletme
hücreleri idi. Böylece bu parti gerçekte
işçi sınıfının biricik gerçek sınıf partisi idi.
Bolşevik Parti, işçi sınıfının ve emekçilerin
düşmanlarına karşı devrimci mücadele
içinde milyonlarca kitleyi Marksizm biliminin devrimci
teorisiyle donatarak devrimci mevzilere çekti. O, berrak bir
siyasi çizgiye sahipti ve proletarya
diktatörlüğü döneminde Sosyalizmin
inşa çalışmasının her bir anında kitlelerin nabzını elinde
tutmayı ve onları doğru bir şekilde yönlendirmeyi bildi.
Bugün Ekim
devriminin 90. yıldönümünde PROLETER
DÜNYA DEVRİMİnin zaferi için her şeyden
önce böylesi Bolşevik Partilerin eksikliği kendisini
dayatıyor. Proletaryanın Kurtuluş davası her şeyden önce
Lenin-Stalin döneminin Bolşevik Partisi gibi yeni tipte
partilerin inşa edilmesi görevini bütün
dünyada Marksist-Leninistlerin önüne acil
görev olarak koyuyor. Emperyalist ideoloji bombardımanıyla
bugün Sosyalizm ve Komünizm’in
“tükenmiş” olduğuna,
“öldüğüne” inandırılan
işçi ve emekçi kitleleri yeniden
Komünizme kazanabilmek için yeni Ekimler yolunda
ilerleyebilecek Komünist Partiler gerekiyor. Marsist Leninist
Hareketin güncel zayıflığı sonucu bugün
“bir başka dünya” isteyen, bunun
mümkün olduğuna inanan bir çok
genç insanın bir bölümü
umutlarını milli burjuva hareketlere bağlıyor. Bir
bölümü açıkça dini,
Tanrıyı kendine referans gösteren bu hareketlerin bir
bölümü hatta “21.
yüzyılın sosyalizmi” olarak
görülüp, gösteriliyor. Bir başka
bölüm kapitalizmin yıkılacağına dair
bütün umutlarını yitirmiş durumda
“kendi” “demokrat”
emperyalistlerinin kuyruğuna takılmış, onların demokrasi, insan
hakları, batı uygarlığı taşıyıcısı olduğunu savunuyor. Diğer yandan
fakat emperyalist sermayenin enternasyonalleşmesi şimdiye kadar
görülmemiş boyutlara ulaşmış durumda, emperyalist
kapitalizmin girmediği küçücük
bir dünya köşesi bile kalmadı, finans kapitalin
asalak niteliği yine görülmemiş boyutlara ulaştı,
üretimin enternasyonal niteliği her zamankinden daha
açık ve burjuvazi bütün dünyada
işçi sınıfı ve emekçilerin haklarına karşı
topyekun saldırı içinde. İşçi sınıfı ve
emekçi kitlelerin ulusal ve devlet sınırları
ötesinde tüm sınıfı kardeşleri ile ortak bir proleter
devrim cephesinde birleşmesinin objektif şartları her zamankinden daha
olgun.
Sosyalizm
ve Komünizmin maddi temelleri açısından da gelinen
yerde şartlar her zamankinden daha olgundur. Bugün objektif
olarak Dünya çapında “herkesin yeteneği
ölçüsünde katkıda
bulunduğu” ve herkesin “ihtiyacına göre
aldığı” zenginlik kaynaklarının gürül
gürül aktığı bir dünya ekonomisi kurmak
mümkündür. Yapılacak tek şey vardır:
Mülksüzleştirenlerin
Mülksüzleştirilmesi! Bütün temel
üretim araçlarının toplumsallaştırılması,
sömürünün insanlığın hayatından
dışlanması. Topluma ait olanın topluma geri verilmesi! Kısacası
yapılması gereken tek şey vardır: Sömürülen
ve Ezilenler Ekimin açtığı yolda
yürüyüşe kalınan yerden devam etmelidir.
Objektif şartlar devrime
çok uygun olduğu halde işçi ve emekçi
yığınların büyük çoğunluğu bugün
kendi çıkarlarına ters hareket etmektedir.
Bu nedenle Komünistlerin
görevi sübjektif ögeyi objektif imkanların
seviyesine çıkarmaktır. Bütün
ülkelerde yılmadan, usanmadan komünist ajitasyon
– propagandayla işçi sınıfı ve emekçi
yığınları kendi kızıl bayrağı altında birleştiren Komünist
Partilerin inşası için ve uluslar arası alanda
Marksist-Leninist güçlerin, ortak
çabalarla yaratılacak Marksist- Leninist Platform temelinde
yeniden birleşmesi için çalışmak!
Marksist-Leninistlerin önünde duran
günün temel görevi budur.
Bu görevi başardığımızda,
emperyalist barbarlık yeni ekimlerle tarihin
çöplüğüne
gömülecektir!
EKİM
DEVRİMİ – 90 YIL ÖNCE DE, BUGÜN DE
DÜŞMAN AYNI: EMPERYALİST SİSTEM
Burjuva ideologların sarıldığı bir
başka safsata da “Globalizasyon” ya da
Türkçesi ile
“Küreselleşme”dir. Bu noktada da burjuvazi
sanki yeni bir şey bulmuş edasına bürünüyor,
kapitalizmin yepyeni bir döneme girdiğinin propagandasını
yapıyor. Küreselleşme gerçekte yeni bir olgu değil,
kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmin
karakteristik özelliklerinden biridir. Dünya
topraklarının ve nüfuz alanlarının bir avuç
emperyalist büyük güç arasında
ekonomik, siyasi, ve askeri olarak
bölüşülmesinden başka nedir
“küreselleşme” denen şey? Bugün
“Globalleşme” emperyalizmin işçi sınıfı
ve ezilen halkları daha yoğun
sömürüsünün
üzerini örtmek için kullanılan bir moda
kavramdır.
Fakat
burjuva ideologların sarıldığı bu küreselleşme teorisi de,
emperyalizmin gerçek yüzünü
gizleyemiyor: Emperyalizm ırkçılıktır, şovenizmdir,
faşizmdir, gericiliktir, erkek egemenliğidir, en azgın
sömürüdür, doğanın
talanıdır… Kısacası emperyalizm barbarlıktır. Öyle
bir barbarlık ki, azami kar hırsıyla bugün emperyalizm
dünyayı, öncelikle en yoksullar için tam
bir felaket anlamına gelen bir iklim değişikliği sınırına getirmiştir.
Emperyalizm, eğer proletarya önderliğinde devrimlerle bu
gidişe dur denemezse, bütün dünyayı
barbarlık içinde çöküşe
sürüklemektedir.
Emperyalist sistemi bütün
olarak karşısına alan, bu sistemi en zayıf halkasında
parçalayan Ekim devrimi, emperyalist barbarlığın biricik
alternatifinin proletarya önderliğinde devrimler olduğunu
göstermiştir. Proletarya önderliğinde devrimler ve
Sosyalizmin inşası, bizim Ekim’den öğrendiğimiz
çözümümüz budur! Ekim
devriminin 90. yıldönümünde bu
gerçek öne çıkarılmak ve bunun
mücadelesi verilmek zorundadır.
Evet, hepimiz mücadele
etmeliyiz… Daha kararlı, daha bilinçli, daha
örgütlü, daha
güçlü!
Emperyalist Barbarlığa karşı
Sosyalizm Mücadelesinde İleri !
DÜNYAYA YENİ
EKİMLER GEREK !
YA YENİ EKİMLER VE SOSYALİZM,
YA
EMPERYALİST BARBARLIK İÇİNDE
ÇÖKÜŞ!
Ekim 2007
Bolşevik Parti
(Kuzey Kürdistan/Türkiye)
ve
Trotz Alledem (Deutschland)
Herşey Rağmen
(Almanya)’nın
Ekim Devriminin 90.
yıldönümü dolayısıyla ortak
açıklaması