Unutulan Batı Sahra: Sona ermek bilmeyen
işgal! Sahra Halkı Direnişte!
Birleşmiş Milletler’de
adı Batı Sahra olan “Saguia el Hamra y Rio de Oro”, Afrika kıtasındaki
sömürgesel işgal altındaki son ülke olarak kabul edilmektedir. [1]
Bugünkü
işgalci güç
Fas, 1975/76’da önceki sömürgeci güç
İspanya’nın ‘yerine geçti’. Sahra halkı ve
onun kurtuluş örgütü Frente Polisario [2] ‘nun
yanıtı 1976 yılında ulusların kendi kaderini tayin hakkını kullanarak “Sahra
Demokratik Arap Cumhuriyeti”nin (DARS) kurulduğunu ilan etmek oldu. Fas
monarşisi o zamandan beri şovenist bir “Büyük Fas” hedefi için, Sahra ulusuna
karşı gaddarca bir imha savaşı yürütüyor. Fas enternasyonal olarak da
BM-kararları tarafından mahkûm edilen işgali illegal olarak sürdürüyor.
Bu konu egemenlerin uluslararası gündeminden mümkün olduğunca siliniyor, olgular hakkında suskunluk egemen. Sahra halkı ve onun uluslararası alanda tanınmış hakları bilinçli olarak görmezden geliniyor. Onun bu çekilmez durumu unutturulmak isteniyor.
[1] Fas sınırları içindeki “Enklav”lar(=kendi devleti içinde bulunan ve fakat yabancı bir devlete ait olan ülke parçası –ÇN) / kentler / bölgeler Melilla ve Ceuta bugün bile hâlâ İspanyol sömürgesel işgali altında bulunmaktadır
[2] Frente Popular
para la liberación de Saguia el Hamra y Rio de Oro – Saguia el Hamra y Rio de Oro’nun Kurtuluşu
İçin Halk Cephesi
Gizlemek, unutmak, kaybetmek, imha etmek… 2013 yılında
durum işte budur.
Batı Sahra ile ilgili
birçok bilgiler ve sayısal veriler kısmen ya çok farklı ve kısmen de çok
çelişkilidir. Burjuva medya istisnai olarak Batı Sahra hakkında haber
verdiğinde, bu haberleri her şeyden önce işgalci Fas’ın bakış açısından
vermektedir. Batı Sahra hakkında bilgilendiren sol ve devrimci medyada da çoğu
kez birbirleriyle çelişen veya yetersiz bilgiler verilmektedir. Bunun nedeni,
Fas diktatörlüğü tarafından işgal altındaki Batı Sahra’da durumun karmaşıklığı
ve dış dünya ile bağlantıların Fas diktatörlüğü tarafından bütünüyle
kesilmesidir. Bu nedenle biz bilgileri aldığımız tüm kaynakları mümkün
olduğunca açıklayacağız. Böylece okuyucularımız kendi başlarına bir tablo
çıkarabilirler. Polisario’nun Federal Almanya’daki temsilcisi Cemal Zakari,
Berlin’de Aralık 2012 deki “Sahra?” adlı bir toplantıda çeşitli, tartışmalı
veya açık olmayan olgular ve değerlendirmeler hakkında Polisario’nun
pozisyonunu anlattı. Verdiği bu bilgiler bize çok yardımcı oldu ve bunlar bu
makalenin içine de taşındı.
Bugün, 2013’de “Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti”
alanının yaklaşık % 80-85’i Fas işgali altında bulunmaktadır. Zengin balık
avlama alanları, petrol kaynakları, yeraltı servetleri ve de Bou-Craa’daki
fosfat madenleri ile verimli toprakların büyük bölümü bu bölgenin
zenginliklerini oluşturmaktadır. Onun 1.000 kilometre uzunluğundaki kıyı sahili
de devasa stratejik-askeri öneme ve rüzgâr enerjisi kazanmak için büyük bir
potansiyele sahiptir. Güneş ısısı ile çalışan termik santraller için de, alt
yapıya yeterli derecede bağlantısı bulunan büyük bir çöl alanı vardır.
Batı Sahra’nın yaklaşık % 15-20’sini bulan kurtarılmış
bölgeler DARS ve Polisario tarafından yönetilmektedir. Bu, ekonomik olarak büyük oranda önemsiz
ve yerleşimin neredeyse mümkün olmadığı çöl ve bozkır bölgesi, Cezayir ve
Moritanya ile doğu sınırı boyunca uzanmaktadır.
Batı Sahra’daki bu her
iki bölge yaklaşık 2000 kilometre
uzunluğunda, ülkeyi bir uçtan bir uca boydan boya kapsayan bir duvar ile ayrılmaktadır. Fas, bu duvar inşaatına Sahra halkının kurtuluş
mücadelesine karşı savaş sırasında 1980’de başladı. Bu duvar bugün 1991 Ateşkes
Hattı boyunca sürüp gitmektedir. (Bu konuya biraz sonra değineceğiz. Bkz.:
Harita) Bu duvar Filistin’deki duvardan üç misli daha uzundur! İşgalciler bu
duvara “Fas içi korunma duvarı” demektedir. Bu duvarın Sahra halkı içinde adı
“utanç duvarı”dır. Söz konusu duvar geniş alanları kapsayan nöbetçi kuleleri,
hendekler, tel örgüler ve mayın tarlaları ile donanmış kumdan ve kısmen taştan
oluşan beş metre yükseklikte bir duvardır. “Hassas kesimler”e ek olarak
elektronik güvenlik tesisleri yerleştirilmiştir. Bu kuşatma duvarı yaklaşık
150.000 Faslı asker tarafından korunmaktadır.
İşgal altındaki Batı
Sahra, Filistin Gazze’dekine benzer bir şekilde, Sahra halkı için kaçıp
kurtulmanın mümkün olmadığı bir “açık hava zindanı”dır.
Sahralılar Bedeviler olup göçebe bir halktır ve Arapça bir dil olmayan Sahraca konuşmaktadırlar.
Kendilerine özgü bir kültüre ve ulusal kimliğe sahiptirler. Sahralılar bir
ulustur.
Nüfusu yaklaşık olarak
500.000 civarındadır. Fas işgal bölgesinde yaklaşık 200.000 Sahralı
yaşamaktadır. Batı Sahra’da toplam olarak yaklaşık 1 milyon Faslı yerleşimci ve
1 milyon polis ve ordu mensupları vardır. (Bu durumda işgal bölgesinde Her
Sahralı başına 10 Fas vatandaşı düşmektedir. Fas işgalci sayısına ilişkin
Frente’nin verdiği bu rakamlar, işgal bölgesinde en fazla 400.000 Faslıdan
bahseden tüm diğer kaynakların verilerinden çok daha yüksektir.)
Sahralılar işgal
altındaki bölgede yoksulluk içinde ve gelecek perspektifinden yoksun bir
şekilde yasal haklardan mahrum olarak yaşıyorlar. İşgalcilerin yaptıkları ağır
insan hakları ihlalleri gündemdedir.
“DARS”ın kurtardığı
bölgede, yaşamaya uygun temeller bulunmadığından neredeyse hiçbir kalıcı
yerleşim yoktur. DARS-bölgesinde her şeyden önce F. Polisario’nun askeri
birlikleri konuşlanmıştır. Bu birlikler ateş kes hattına uyulmasını
denetlemekte ve Fas’ın işgalini genişletmesini ve çok daha fazla toprağı zapt
etmesini engellemektedirler.
Cezayir’de Tindouf
kentinin doğusundaki dört büyük mülteci kampı (Bunlara Batı Sahra’daki şu
şehirlerin adları verilmiştir: El Aaiun, Smara, Ausserd, Dakhia) Frente
Polisario tarafından yönetilmektedir. Bu kamplarda şimdi yaklaşık 175.000
Sahralı insan yaşamaktadır. UNHCR’e (BM’lerin mülteci ve göçmenlere yardım
kuruluşu – ÇN) göre Moritanya’da 26.000 mülteci daha vardır. Tüm ilticacıların
hayatta kalabilmeleri World Food (Dünya Gıda - ÇN) programlarına ve
BM-mültecilere yardım kurumunun sadakalarına bağlıdır. Diğer yaklaşık 100.000
Sahralı, ağırlıklı olarak İspanya olmak üzere diğer devletlerde yaşıyorlar.[1]
“Arap Baharı”nın ilk rüzgârları Ekim 2010’un başında işgal altındaki Batı Sahra’da esti.
10-20 Sahralı genç Batı Sahra’nın işgal altındaki başkenti El Aaiun önünde bir
çadır kenti kurdu. Birkaç gün içinde çekilmez yaşam koşullarına ve işgale karşı
bu protestoya on binlerce Sahralı katıldı. 8 Kasım 2010 günü bu kamp
gaddar-faşist Fas polis ve askeri güçleri tarafından basıldı ve ateşe verildi.
Sıkıyönetim ilan edildi. Fas’ın Batı Sahra karşısındaki sömürgeci siyaseti bir
an için kamuoyu sahnesine çıktı. Batı Sahra birdenbire medyada yankı buldu. Ne
var ki Tunus ve Cezayir’de patlayan Arap Baharı ayaklanmasının fırtınası Batı
Sahra’yı yine çok çabukça arka plana itti.
Almanya’da bazı sol,
devrimci, otonom gençlik örgütleri veya gruplar yaratıcı eylemlerle Sahra
halkının trajedisine dikkat çekiyorlar. Biz de bu makale ile Batı Sahra’ya
ilişkin “sessiz kalma karteli”ni kırmaya katkı sağlamak istiyoruz. Batı Sahra’nın
işgali ve anti-sömürgeci kurtuluş mücadelesi unutulmaya terk edilmemelidir.
Bizler, Sahra halkının ümitsizce halinin sürüp gitmesi için elinden geleni
ardına koymayan FAC-emperyalizminin entrikalarını mahkûm etmek istiyoruz.
1882 yılında İspanya
Burbon kralı XII. Alfonso adına yüzbaşı Bonelli Rio de Oro bölgesini işgal
etti. Berlin’de 15 Kasım 1884 – 26 Şubat
1885 tarihleri arasında toplanan “Kongo –Konferans”ında Avrupalı güçler
Afrika’nın emperyalistler tarafından paylaşılmasını gerçekleştirdiler. Batı
Sahra’nın güneyi anlamına gelen Rio de Oro genel valilik olarak İspanya’ya
düştü. Bu sömürgesel paylaşımın son işlemi olarak 27 Haziran 1904 tarihinde “İspanya’nın hakları”, Batı Sahra’nın
kuzeyine (Saguiat El Hamra) üzere genişletildi. Sömürgeciler kendilerini, önce
ülke içlerine girmeksizin kıyı şeridinde kurdukları askeri üslerle
sınırladılar. “1939’da İspanya’daki iç
savaşın bitmesi Franco-rejiminin en gaddarca ve en az bilinen kesitlerinden
birinin başlangıcı anlamına geldi: Sahra’nın sömürgeleştirilmesi.”[2]
Boyunduruk altındaki
Sahra halkı, 1957-1958 yıllarındaki örnekte olduğu gibi en başından itibaren
ayaklanma ve başkaldırışlarla sömürgesel işgale karşı direndi.
14 Aralık 1960 tarihinde BM, 1514 (XV) No’lu kararla “sömürge ülkeler ve halklara bağımsızlık verilmesi” deklarasyonunu
çıkardı. Bu deklarasyonda sömürgelikten çıkarma siyasetinin yönergeleri tespit
edildi. (Report No: 1, sf: 36) Batı Sahra 1963’den beri sömürgelikten
çıkarılması karara bağlanmış ülkeler listesinde bulunmaktadır.[3]
BM Genel Kurulu
Sahralıların kendi kaderlerini tayin antlaşmasını onayladı ve 1966’da ‘ilgili komşu ülkelerle görüşülüp
danışıldıktan’ sonra ‘bir referandum’un tavsiye edildiği 2229 (XXl) sayılı
kararı çıkardı. Bu referandum için 1971 yılı öngörüldü.” (Report No: 1, sf:
36)
BM-Genel Kurulu bunu izleyen yıllarda referandumun
yapılmasını İspanya’dan defalarca talep etti. İspanya ise halk oylamasını hep
yeniden erteledi. Sahra kurtuluş hareketinin artan yürüyüşleri ve mücadeleleri
ve çökmekte olan Franco-Rejimi nedeniyle (Franco 1975’de öldü) İspanya 1974’de,
1975 yılında referandumu yapacağını açıkladı.
Öngörülen
“sömürgelikten çıkarılma” kararından bu yana Batı Sahra toprakları üzerinde
haklar talep eden Fas ve Moritanya’nın girişimi üzerine BM-Genel Kurulu Aralık
1974’de Uluslararası Yüksek Mahkeme’den (UYM) Batı Sahra’nın konumu ile ilgili
bir bilirkişi raporu almayı kararlaştırdı. Buna paralel olarak Şubat 1975’de
Batı Sahra-Sorunu için bir BM-Delegasyonu belirlendi. Bu heyet Mayıs 1975’de
İspanya’ya geldi ve bir ay boyunca ilgili ülkeleri, 12. -20. Haziran arasında
da Batı Sahra’yı ziyaret etti. Bu delegasyon raporunda Sahralıların kendi
kaderlerini tayin hakkını onayladı. Frente
Polisario Sahra halkının resmi temsilcisi olarak kabul edildi. Bir
referandumun gerçekleştirilmesi yeniden talep edildi.
Uluslararası Yüksek
Mahkeme 16 Ekim 1975’de sonuçları açıkladı. Özü şudur: “Batı Sahra
bölgesi ile Fas Krallığı ve Moritanya arasında hiçbir toprak bütünlüğü
ilişkisi” yoktur. Batı Sahra toprakları hakkında “halkların iradesinin özgür ve çarpıtılmamış ifadesiyle kendi kaderini
belirleme ilkesi”nin altı çizilir.[4]
Fas kralı aynı gün
“yeşil barış yürüyüşü” adını verdiği bir saldırı- işgal hareketi başlattı. Daha
6 Kasım günü hanedanlığın toprak talebini desteklemek amacıyla 350.000 Fas
vatandaşı Fas ordusunun eşliğinde Batı Sahra’nın kuzeyine girdi.
Sahra halkının ilk
kaçış dalgası başladı. On binlerce kişi Cezayir’e kaçtı. İspanya gizli
görüşmeleri kabul ettiğinden 9 Kasım’da saldırı durduruldu. 14 Kasım 1975’de İspanya Fas ve
Moritanya, Batı Sahra’nın “Üç taraflı Madrid Antlaşması” adı altında, iki Kuzey
Afrika ülkesi arasında paylaşılması hakkında anlaştılar. Bu antlaşmada Sahra
ulusunun kendi kaderini tayin hakkı bütünüyle hiçe sayıldı. (Bkz: Sf:6)
27 Kasım’da Fas ve
Moritanya askeri birlikleri savaşı başlattılar ve kuzey ve güneyden gelerek
Batı Sahra’ya girdiler. Toprakların üçte ikisini Fas ve üçte birini Moritanya
ilhak etti.
Frente Polisario
işgalci askeri birliklere karşı gerilla savaşını hemen başlattı. FP, 27 Şubat 1976’da Bir Lahlou’da başkenti
El Aaiun (Faslı işgalciler ona Laayoune diyorlar) olan “Sahra Demokratik Arap
Cumhuriyeti”nin (DARS) kurulduğunu ilan etti.
160.000 Sahralı
işgalcilerin katliamlarından kurtulmak için çöle kaçtı. Yaşamlarını kurtarmak
için palas pandıras her şeylerini yerli yerinde bırakıp kaçmak zorunda
kaldılar. Çöl, hiçbir korunma olanağının bulunmadığı açık arazidir. Kaçanlar
Fas hava kuvvetleri tarafından takip edildi ve üzerlerine fosfor ve napalm
bombaları yağdırıldı. Frente Polisario’ya göre, toplam olarak ne kadar insanın
katledildiğini tam olarak söylemek mümkün değildir. Ama on binlerin
katledildiği kesindir. 1976 ortasında Frente Polisario Fas ve Moritanya’ya
karşı askeri saldırıya geçti.
Temmuz 1978’deki bir
askeri darbe Moritanya’nın istikrarını bozdu ve Frente de askeri saldırılarıyla
Moritanya’yı zor duruma soktu. 1979’da Moritanya bir barış anlaşması yapmayı
kabul etti ve geri çekildi. Bunun üzerine Fas Batı Sahra’yı bütünüyle işgal
etti.
Sahra’da İspanyol
sömürgeciliği böylece hegemonya haklarını Fas sömürgeciliğine devrederek
sonlandı. Batılı büyük güçler, her şeyden önce faşist Fas krallığının efendisi
olan Fransa ve ABD, Fas’ın işgali altındaki bir Batı Sahra’yı, Frente Polisario
önderliğindeki bağımsız bir Sahra Demokratik Cumhuriyetine memnuniyetle tercih
ettiler. Cezayir, Cezayir’in belirli bölgelerini de Fas’ın malı diye talep eden
Fas’ın yayılmacı isteğine karşı Frente’nin yanında yer aldı. Cezayir bu dönemde
“Bloksuzlar”ın[5]
ve o zamanlar Rus sosyal emperyalizmine veya Çin’e sempati duyan Afrika,
Asya ve Latin Amerika’da bağımsızlığını kazanmış olan bir çok devletin
oluşturduğu “3. Dünya Hareketi”nin parçasıydı.
Nüfuz alanlarının batı
ile doğu bloku arasında paylaşımı deyim yerindeyse Batı Sahra’dan geçiyordu.
Fas ile Cezayir devlet bağımsızlıklarına kavuştuklarından bu yana, Kuzey
Afrika’da egemen olmak için birbirleriyle rekabet halindeydiler. Batı Sahra
ihtilafı nedeniyle Cezayir ve Fas arasındaki sınır on yıllarca kapalı kaldı.
“Özgürlük namluların ucundadır…”
Altmışlı yılların
başında kurulan üç kurtuluş örgütü 1968’de Frente Polisario içinde birleştiler.
Kurtuluş hareketi 1970’de Batı Sahra’nın bağımsızlığı için güçlü bir yürüyüş
örgütledi. Bu yürüyüş İspanyol sömürgeci efendilerin sivil halka uyguladıkları
bir katliamı ile son buldu; yüzlercesi tutuklandı ve birçokları “kayboldu”.
Polisario 10 Mayıs 1973’de kuruluş kongresini
topladı. Kongrenin “Özgürlük namluların
ucundadır” çağrısı “emperyalizme ve
faşist İspanya’ya karşı” başlayan mücadelenin işareti oldu. Polisario çok
kısa bir süre içinde güçlendi ve kuruluş kongresinden daha iki yıl sonra
İspanya tarafından işgal edilmiş Batı Sahra’nın geniş kesimlerini denetimi
altına aldı. 1974 yılında Polisario’nun İkinci Kongresi’nde açık bir şekilde
formüle edilen “halk oylaması için on
koşul” şimdi Faslı işgalcilere karşı bugünkü durum için de ilkesel olarak geçerlidir.
Polisario Mart
1976’daki 4. Kongresi’nde ulusal programında şu merkezi önlemleri
kararlaştırdı: “Kitlelerin yönetime
katılımı; kadroların eğitilmesi; kültürel siyasi bilincin yaratılması;
kadınların okuma-yazma öğrenmesinin teşvik edilmesi ve eğitimi. Batı Sahra’nın
kurtarılmasından sonra şu hedefler gerçekleştirilmelidir: Demokratik ve
birlikçi bir sistemin yaratılması; sosyalizmin gerçekleştirilmesi; ulusal
kaynakların adilce dağılması; eşitsizlik ve sömürünün ortadan kaldırılması;
kadınların siyasi ve sosyal haklarının gerçekleştirilmesi; tedrisatın
Arapçalaştırılması; tarım sektörünün dengeli geliştirilmesi; deniz kaynaklarının
sanayileştirilmesi ve korunması.”[6] (8)
DARS’in Anayasası her dört yılda bir yeniden tartışılmakta, kısmen
güncelleştirilmekte ve karar altına alınmaktadır. DARS-Parlamentosunda bir kota
düzenlemesi olmaksızın milletvekillerin % 34’ü kadındır. Bedevi aşiretlerin
kadınları göçebesel yaşam koşulları nedeniyle de geleneksel olarak örneğin Arap
devletlerindekine benzer bir ezilen bir konuma sahip değildirler.
Frente Polisario, Batı
Sahra’nın bağımsızlığı ve demokratik bir devlet için mücadele eden bir kurtuluş
hareketidir. Frente kendisini Sahra
halkı içindeki tüm siyasi akımların bir platformu olarak görmektedir.
Polisario’nun sözcüsü Cemal Zakari bunu “siyasi aileler” diye adlandırıyor.
Doğal olarak kendilerine özgü siyasi gelecek vizyonları olan farklı yönelimler
vardır. Örneğin 1970’li ve 1980’li yıllarda sosyalist yönelimlerin belirleyici
bir nüfuzu vardı. Oysa bugün, Polisario sözcüsünün latife ederek eklediği
üzere, çöldeki mülteci kamplarında yeşillik yetişmemesine karşın yeşil
yönelimli (çevreci) bir “siyasi aile” bile vardır.
Polisario-kongrelerinde
geniş bir tartışma yürütülmekte ve kararlar çoğunlukla alınmaktadır. Sahra
halkının referandum yoluyla haklarının gerçekleşmesi bütün eğilimlerin üzerinde
birleştiği belirleyici ve bağlayıcı temel ortak noktadır.
Sahra halkının ve
Frente’nin işgale karşı tüm araçlarla ayaklanıp mücadele etmesi haklıdır. Frente, kendilerinin ifade ettiklerine göre
kendi özgül yolunda dünya çapındaki kurtuluş hareketleriyle dayanışma içinde
yürümeye her zaman çaba göstermiştir. Frente, Cezayir veya ABD-Batılı veya
SB-Doğu Bloğu veya bloksuzlar hareketi-Çin gibi diğer devletlerin Frenteyi
sahiplenmelerine karşı direndi. Polisario kendisinin siyasi ve örgütsel
bağımsızlığını bedel ödeme pahasına mücadele ederek kazandı. Örneğin Libya
1984’de DARS’a desteğini tamamıyla kesti. Frente Kaddafi rejimi hakkındaki
değerlendirmesi, onun demokratik olmaktan çok uzak olduğu biçimindeydi.
Polisario, İspanya’nın
geri çekilmesinden sonra Fas işgaline karşı, 1979’a kadar da aynı zamanda
Moritanya’ya karşı da, mücadele etmek zorunda kaldı. Polisario bu gerilla
savaşında askeri, siyasi ve insancıl olarak (mülteci kampları) Cezayir
tarafından desteklendi. 1981’de Frente neredeyse tüm ülkeyi denetliyordu. Faslı
işgalciler sadece ABD ve Fransız askeri donanım yardımları ve duvarı inşası
sayesinde egemenliğini sürdürebildi. Süreç içinde Fas, Polisario-savaşçılarını
giderek artan ölçüde ülkenin içlerine doğru çekilmeye zorladı. Buna paralel
olarak Polisario-gerillalarının Fas tarafından kontrol edilen bölgeye sızmasını
engellemek için bir toprak tabyalar sistemi kuruldu. Bu duvar sistemi yeni
fethedilen alanları “korumak için” Fas’ın her önemli alan kazanmasından sonra
genişletildi.
Polisario Kurtuluş
Ordusu zaman zaman 20.000 gerillaya kadar varan bir güce sahip oldu. Polisario
1989 yılına dek Fas işgalcilerine karşı silahlı mücadele yürüttü. Daha sonra
Fas ile DARS arasında - BM-önderliğinde – bir referandumun da öngörüldüğü bir
ateşkes anlaşması ve barış planı yapıldı.
Bu anlaşma 1991’de
yürürlüğe girdi. Fas’ın da kabul etmesiyle Şubat 1992’de referandum
yapılacaktı. Anlaşma gereği “Batı Sahra’da Referandum için Birleşmiş Milletler
Misyonu” “MINORSU” kuruldu. Bu
misyonun görevi ateşkes anlaşmasına uyulmasını ve referandumun yapılmasını
denetlemekti.
Oysa bugüne kadar bir şey olmadı. BM’lerin Batı Sahra Barış Misyonu, Filistin ve Kıbrıs
“Barış Misyonları” ile birlikte
BM’lerin üçüncü en eski başarısız
misyonudur. BM’lerin aldığı
Sahra halkının kendi kaderini belirlemesi hakkını onaylayan toplam 196 karar, tavsiye, ve araştırma
komisyonlarının raporlarından oluşan dağlar kadar kâğıt birikti. Kağıt üzerinde
evet haklar tanındı, fakat … gaddarca, canice sömürgesel işgal sürüp gidiyor.
Fas yüzlerce entrika
ve oyalama taktikleri ile bugüne kadar referandumu engellemeyi başardı. Ve
oldu-bittileri gerçekleştirmeyi sürdürüyor: Faslı yerleşimcilerin Batı Sahra’ya yerleştirilmeleri ve onlara
“toprak verilmesi” teşvik ediliyor. Örneğin Fas bu yerleşimleri düşük vergi
oranları, yüksek ücretler ve bir dizi ayrıcalıklarla özendiriyor. Fas’dakinden
farklı olarak işgal altındaki Batı Sahra’da şu işkollarında iş güçleri
gereksinimi vardır: Madencilik, balıkçılık, alt yapının inşası, turizm ve
Desertec-Projesinde (bkz: sf:
19’daki söyleşi) olduğu gibi
güneş enerjisi santralleri inşası.
DARS de, Şubat 1982’de Afrika Birliği Örgütü’ne (OAU, Organisation of African Unity,
bugünkü Afrika Birliği, AU) alındı. Bunun üzerine Fas AU’dan çıktı. DARS 2013
itibariyle enternasyonal olarak 84
devlet tarafından tanınmıştır (Frente’nin verdiği bilgi) ve bu ülkelerde
diplomatik temsilcilikler bulundurmaktadır. Oysa DARS hala BM üyesi değildir.
Çünkü üyelik Batı Sahra’nın konumu hakkında yapılacak bir referandumun sonucuna
bağlanmıştır. Polisario BM tarafından sadece görüşme tarafı ve Sahra halkının
meşru temsilcisi olarak tanınmaktadır.
Referandum
sorununda iki soru merkezi konumdadır: Batı
Sahra’da hangi hukuksal statü üzerine oylama yapılacaktır ve bu oylamaya kimler
katılacaktır?
Fas,
Sahralıların kendi devletlerini kurmaları hakkı üzerine bir referandumu daha en
başından reddetmiştir. İşgalin incir yaprağı olarak Fas devletinin sınırları
dâhilinde sınırlı bir özerklik varyasyonunu hep yineleyerek gündeme
getirmiştir. Bu özerklik-çözümü batılı büyük güçler Fransa, ABD, FAC, AB
tarafından da favorize edilmektedir. Fas ne zaman bir uzlaşmaya hazır göründü
ise, örneğin 1991’den 1997’ye kadar süren müzakerelerde veya BM-özel görevlisi
Baker’in çeşitli planlarında olduğu gibi, sonunda bizzat kendisi yine tüm
çözümleri torpilledi. [7]
Oylama hakkı sorununda Polisario’nun pozisyonu şöyledir: İspanyol işgali sırasında Batı
Sahra’da yaşayanların tümü ve onların ardılları bir referanduma katılma hakkına
sahiptir. Bu, doğal olarak tüm mültecileri de kapsıyor demektir. İşgalciler ve
onların ardılları dışlanmıştır. BM de, kendi kararlarında bu pozisyonu
savunmaktadır.
İşgal gücü Fas Batı Sahra’daki tüm sakinlerin, aynı
zamanda Faslı yerleşimcilerin de oylamaya katılmasını istemektedir. Böyle
olduğunda doğal olarak güçler dengesi ve bununla birlikte referandumun sonucu
değişecektir. On yıllardır süren
Faslıların Batı Sahra’ya bilinçli göçü, yerleşmesi sonucu Sahralılar bugün
kendi memleketlerinde azınlık haline gelmiştir.”[8] (10)
Frente
2003 yılında işgal altındaki Batı Sahra’nın Fas sınırları içinde genişletilmiş bir özerklik çözümünü
(Baker Planı II) ve özerklik statüsünden sonraki ilk 5 yıl içinde referandumun
yapılmasını bile kabul etti. Frente 2004’de bağımsız bir Batı Sahra’da Fas’ın
ekonomik çıkarlarına dikkat edeceğinin güvencesini yazılı olarak verdi. Ne var
ki Fas tüm bu tavizleri de boykot ediyor.
Fas
her türlü çözümü şimdiye kadar böyle engelliyor. Fas bu konuda öncelikle
BM-Güvenlik Konseyi’nde vetosuyla Fas’a
karşı yaptırımlar vs. önlemleri gibi
her kararı engelleyen Fransa tarafından
hâlâ destekleniyor.
BM’nin Sömürgelerin bağımsızlığı
kararından sonra geçen 40 yıldan fazla bir süredir Batı Sahra eskiden olduğu gibi hâlâ sömürgedir.
BM-Güvenlik Konseyi her yıl,- güncel olarak Nisan 2012 sonundan Nisan 2013’e
kadar- MINURSO’yu bir yıl süreyle uzatmaktadır. Batı Sahra sorunu düzensiz
aralıklarla BM gündemine alınmaktadır. BM, aslında ortada olmayan bir “barış
sürecini gözlem altında bulundurma”ktadır. Çünkü gerçekte Sahra halkı için
çekilmez olan ve BM’nin tüm kararlarıyla çelişen statüko korunmaktadır. İşgal altındaki Batı Sahra’nın Fas
tarafından maruz bırakıldığı korkunç baskılar nedeniyle MINURSO-mandasının
“İnsan hakları durumunun izlenmesi” için genişletilmesi önergesi bile Güvenlik
Konsey’indeki Fransız vetosuyla reddedildi.
Alman
diplomatı Wolfgang Weisbrod-Weber, Haziran 2012’de özel görevli olarak
MINURSO-Misyonunun yöneticiliğine atandı. Böylece FAC de büyük güç olarak “en
ön cephe”de işe burnunu sokmaktadır. BM-Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi
Christopher Ross 2009’dan beri yeniden Fas ile Frente arasındaki birkaç
gayri-resmi görüşme yapılmasına girişti; ama Fas Hükümeti Frente ile her türlü
işbirliğini şu anda reddetmektedir. Bu hükümet bu özel temsilcinin görevden
alınmasını talep etmektedir. Bu da bir diğer taktik manevradır.
Direniş ve bitmek bilmeyen baskılar
Frente
Polisario 1991’de yürürlüğe giren ateşkese rağmen silahlarını hiçbir zaman
teslim etmedi. Onun Kurtuluş Ordusu bugün hâlâ yaklaşık 6 – 7.000 kadın-erkek
savaşçıyı kapsamaktadır. Buna ek olarak Cezayir’deki mülteci kamplarının
sakinleri de askeri talimlere katılmakta ve böylece bir tür büyük “yedek
ordu”yu oluşturmaktadır. Her ne kadar silahlı mücadele Batı Sahra’nın işgal
altındaki bölgesinde bitmişse de, Sahra halkı hep yeniden militanca direniş eylemleriyle
de ayaklanmaktadır.
Mayıs 2005’de yoğun
yürüyüşler ve protestolar yeniden
alevlendi. Bunlar son 6 yılın en şiddetli eylemleri idiler. Gençlik Örgütü
UJSARİO bunu “Sahra İntifada”sı olarak adlandırıyor. Eylemler Fas’a sıçrayacak
şekilde de yayıldı. Polisario’nun 32. Kuruluş Yıldönümü kutlamalarında (10
Mayıs 2005) Muhammed Abdülaziz [9] “Sahra
halkı sonuna kadar eli-kolu bağlı, eylemsiz kalamaz.
Ulusal hakları için, silahlı mücadeleyi de içermek üzere tüm meşru araçlarla
mücadele edecektir.”[10] açıklamasını yaptı.
Fas rejimi tüm bu
protestoları gaddarca zor ile bastırdı. Yüzlerce militan tutuklandı ve
işkenceye uğradı. Birçoğu mahkûm oldu ve bazıları “kayboldu” [11]
(13)
Bir sonraki güçlü protesto dalgası 2010’da başladı. Bu,
Arap baharının habercisi idi. Fas ile Polisario arasında BM denetimi altında
Newyork’ta yürüyen görüşmeler çıkmaza girdiği ve bu görüşmelerin yeniden
başlayıp başlamayacağının berrak olmadığı bir anda, 10 Ekim 2010’da
kendiliğinden protesto eylemleri patlak verdi. Bu, her şeyden önce Sahralı
gençlerin işten atılmalara, konut rezaletine, dışlanmaya, yoksulluğa, işsizliğe
ve sefalete karşı bir protestosu idi. Bu, toplumsal, siyasi ve sosyal baskıya
karşı bir haykırış idi. Protestonun bu biçimi yeniydi ve içerikleri çok geniş
tutulmuştu. “Şimdiye kadarki
alışılagelmiş protestolardan farklı olarak başka yerlerde de kurulan kamplarda
başlangıçta bağımsızlık sorunu ön planda bulunmadı. Burada bilakis mücadelenin
‘yeni’ bir ‘biçimi’, sosyal dışlanmaya karşı yürümek söz konusuydu”.[12]
Çölde Çadır Kentler
kuruldu. Başkent El Aaiun’dan 10 km’den fazla uzaklıkta bulunan en büyük kamp “Gdeim İzik”, “Onur Kampı” bunlardan
biri idi. Başlarda sadece birkaç yüz insan kampın inşasına katıldı. Ama sonra
her yaş grubundan binlerce Sahralı, işgal altındaki kentlerden erkekler,
kadınlar ve çocuklar protestoya katılmak için çöle akın ettiler. Bu akın
nedeniyle kolluk kuvvetleri kampları kordon altına aldılar. “Onur Kampı” kısa
bir süre içinde 20.000 insanın üzerinde bir sayıya ulaştı. Faslı egemenler
direnişin yayılmasını engellemek için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Kampa giren çıkanlar ordu tarafından kontrol edildi. Gazeteciler, Avrupa
Solunun milletvekillerinin ve diplomatların çadır kentine girmesine izin
verilmedi. 24 Ekim’deki bir kontrol sırasında 14 yaşındaki Elgarhi Nayem
katledildiğinde Sahra halkının öfkesi patladı. Halk doğrudan Fas Ordusuna karşı
mücadele etmeye başladı. Ordu 8 Kasım’da sabahın köründe çadır kentin üstüne
hortumlarla kaynar su fışkırttı. Daha sonra kampa gaddarca şiddetle saldırıldı,
boşaltıldı ve ateşe verildi. Bu saldırı sırasında Polisario’nun verdiği bilgiye
göre en azından on üç kişi öldü ve yedi yüz kişi yaralandı. Kayıpların
sayısının 150’den fazla olduğu bildirildi. Bunun üzerine başkentte ve tüm diğer
büyükçe kentlerde ordu ve polis ile şiddetli çatışmalar gerçekleşti. İşgalciler
ev ev aramalar yaptılar. Gizli Servisler insanlara eziyet ettiler, tutukladılar
ve işkenceden geçirdiler. Buna rağmen bağımsızlığın sesini bastıramadılar.
Fas hükümeti, “Onur
Kampı”nın boşaltılmasını bilinçli olarak “Polisario ile Fas arasındaki
BM-arabuluculuk görüşmeleri”nin Newyork’ta yeniden başlayacağı günde
gerçekleştirdi. Polisario Faslı işgalcilerin gaddarlığına rağmen görüşmeleri
yürüttü. “BM’de Polisario’nun temsilcisi
Ahmed Boukhari, her ne kadar endişe duyulsa da, Rabat’ın (Fas’ın başkenti –ÇN)
‘müzakereleri sabote etmek istediği’ni belirterek ‘bu tuzağa düşülmek
istenmediği’ni açıkladı”. (11)
Fas’ın gaddarca işgali
ile yıpratıcı oyalama taktiği ve bütünüyle etkisiz BM-siyaseti, Frente
Polisario ve Sahralı halk kitleleri içerisinde doğru taktik üzerine tartışmayı
yeniden gündeme getirdi. Silahlı
mücadeleye yeniden başlanılması hakkında lehte ve aleyhte görüşlerin
tartışılması çok kapışmalı ve sert bir şekilde yürütüldü. Gerek 2007’deki
12. Polisario-Kongresi’nde gerekse “yalnızca
bağımsız bir Sahra devleti çözümdür” şiarı altında 2011 yılında Tifariti’de
yapılan son, 13. Kongre’de bu sorun tartışmaların merkezinde bulundu. (Bkz: Söyleşi, sf:19) Fakat sabrın da bir sınırı vardır, her
şeyden önce bütünüyle perspektifsiz gençlik hemen bugün radikal bir değişiklik
istiyor. Frente Polisario, bugünkü şartlarda silahlı mücadeleye yeniden
başlanılmasının Fas’ın Batı Sahra’dan askeri olarak defedilmesi hedefine sahip
olamayacağını savunmaktadır. Bunun için askeri güç dengeleri çok eşitsizdir.
Silahlı mücadele ancak uluslar arası düzeyde bir çözüm için daha fazla baskı
uygulanmasının bir aracı olabilir. Oysa işgal altındaki Sahra halkının ödemek
zorunda kalabileceği çok ağır kan bedeli, onun Fas diktatörlüğü tarafından
bütünüyle imha edilmesine kadar götürebilir.
Sahra halkının çektiği acılar
Sahra
halkının büyük kesimi 40 yıldan beri BM’nin sadakasına muhtaç olduğu mülteci
kamplarında ve sürgünde yaşamaktadır. Fas’ın işgali altındaki bölümde
Sahralılar haklardan yoksun, tasavvur edilemeyecek sefalet içinde ve gelecek
perspektifleri olmaksızın yaşıyorlar. Onlar kendi memleketlerinde ikinci sınıf
insandırlar. Ayrımcılık hukuki, yasal, ekonomik ve siyasi tüm alanlarda
uygulanmaktadır. Sahra halkı bütünüyle işgalci gücün keyfiyetine teslim
edilmiştir. Birçok Sahralı tutukludur. Aynı zamanda işgalci güç Araplaştırma
uygulayarak Sahralıların kültürel ve ulusal kimliğini imha etmeyi
planlamaktadır. Sahralı dilinin dersi yoktur. Birçok Sahralı çocuk ilkokuldan
sonra “Araplaştırma”nın hızla uygulandığı Fas’daki okullara yollanmaktadır.
Onların biricik “eğitim fırsatı” budur.
Batı
Sahra’nın kurtarılmış bölgesinde insanlar duvar ile birbirlerinden koparılmış
bir şekilde yaşamaktadırlar. Faslı işgalciler sınırları kontrol etmektedirler.
Savaştan önce kaçmış mülteci kamplarındaki insanlar geriye dönemezler. Aileler
kuşaklar boyunca duvar vasıtasıyla birbirlerinden ayrıdırlar.
Cezayir
kamplarındaki ilticacılar hiçbir şey yetişmeyen taşlı bir çölde ve hiçbir yaşam
perspektifi olmaksızın sürünmektedir. Uluslararası yardım sürekli olarak
gerilemektedir. “Norveç Kilisesi’ Yardım
Kurumu ve Medicos del Mundo’nun 2008 yılında yaptığı araştırmalar kamplardaki
çocukların yüzde 10’unun yetersiz beslendiklerini göstermektedir. BM-verilerine
göre yetersiz beslenmiş çocukların yüzde 15’i hakkında olağanüstü endişe verici
durumdan söz edilmektedir.[13]
Avrupa Sol Partisi’nin
delegasyonu Kasım 2012’deki gezisi ertesinde raporunda şöyle yazıyor: “Delegasyon, kamplardaki insanların
bütünüyle bağımlı/muhtaç oldukları uluslararası yardım teslimatlarının % 60
civarında azaldığı, 2008 dünya ekonomik krizinin patlak vermesiyle durumun
yoğun bir şekilde kötüleştiği konusunda bilgilendi.”[14]
Kurtarılmış bölgeler ve
mülteci kamplarındaki öz yönetim ile halk ve Polisario bu adeta çaresiz duruma
karşı koymaya çalışmaktadırlar. İnsanlar doğal olarak bu gaddar durumdan
kaçarak ve göç ederek kurtulmak istiyorlar. Ama bu ise, Polisario’nun Genel
Sekreteri Abdülaziz’in söylediği gibi “halkımızın
varlığı konusunda ciddi etkilere sahip olabilir.”[15]
Birçok emperyalist güç - farklı çıkarlar
Fas’ın Batı
Sahra’nın işgalinden stratejik, siyasi, askeri, ekonomik çıkarları vardır.
Sadece bir örnek: Fas salt 2008 yılında
işgal altında bulundurduğu Batı Sahra bölgesinden illegal olarak ihraç ettiği
fosfattan yaklaşık 1,5 milyar dolar elde etti.”[16]
Ne var ki bunun
yanında işgalden çıkarı bulunan ve birçok bakımdan bundan kârlı çıkan – farklı
çıkarları olan – başka güçler ve Fas hanedanlığının “efendileri” de vardır.
Bizzat BM, ABD, Fransa, İspanya, AB ve her zaman olduğu gibi en ön cephede işin
içinde – FAC!
BM…
… aslında kendisini ve
Faslı kral-kliğini finanse etmektedir. “gelişmekte olan”-ülkelere bir para ve
teknoloji akışı vasıtasıyla ‘ekolojik, kalıcı ekonomik’ bir ‘gelişmeyi’ mümkün
kılmak için Kyoto-Protokolü çerçevesinde BM nezdinde “çevreye uyumlu gelişme
için mekanizma” (CDM) kuruldu. Şimdi Fas’ın güneyinde (yani Batı Sahra’da!)
Foum El Oued Rüzgâr Gücü –Tesisleri-Projesi için CDM’e bir finansman başvurusu
incelenmektedir. Rüzgâr-Park’ının sahibi ve işletmecisi Fas Kralı’nın ailesi
tarafından yönetilen NAREVA Holdingi’dir.
BM/Genel
Kurulu bir
yandan aldığı kararlarla Sahra halkının haklarını tanıdığını ilan
ederken,
diğer yandan BM-örgütü, işgal gücü ile
pratikte ortak politika yapıyor ve onu
destekliyor. Çünkü ne de olsa BM’de sonunda
büyük güçlerin borusu ötüyor.
BM-Barış Planı’nda her
iki taraftan savaş tutsaklarının serbest bırakılması üzerine anlaşma
sağlanmıştı. Frente Polisario Ağustos 2005’de son 400 Faslı savaş tutsağını
serbest bıraktı. Fas ise tutsakları serbest bırakmadı ve fakat buna rağmen
yaptırımlarla baskı altına da alınmadı.
ABD…
… ABD
1980’li yılların başında Fas’ın emperyalist “baş efendisi” olan eski sömürgeci
güç Fransa’nın yerine geçti. Faslı hükümdar 1982’de ABD ile geniş kapsamlı
stratejik öneme sahip bir askeri işbirliği anlaşması imzaladı. ABD güncel
olarak Fas hükümetine F-16 bombardıman uçaklarını teslim etmektedir. 2011’de
ABD- Demokratları, Fas’ı Kuzey Afrika’daki “en sağlam dostu” ilan etmiştir. ABD
Batı Sahra sorununda bütünüyle kendi çıkarlarının peşini kovalamaktadır. 2001
başında ABD-işletmesi Kerr-McGee Faslı sömürgeci güç ile Batı Sahra’nın
sahil sularında petrol ve gaz kaynakları arama ve değerlendirme anlaşmaları
imzalamıştır. Bu ABD-holdingi anlaşmasını – her zaman BM’in Batı Sahra mandası
ile ince ayar senkronize ederek – yıldan yıla uzatmaktadır. Bu nedenle ABD (ve
Fransa da) Güvenlik Konseyi’nde özerklik planını ileri sürüyorlar. 2012’de “US
Geological Survey of World Energy” raporunda açıkça sahil alanındaki (“Saharan
Coast”) devasa petrol ve gaz kaynaklarının varlığından söz edilmektedir. [17]
Fransa
emperyalizmi…
… Eski sömürgeci güç olarak onun da Fas ile
çok iyi ilişkileri vardır: Fransız tekeli Total S.A. Fas hükümeti ile yeniden
bir petrol anlaşması yaptı.
“WSRW’nın
araştırmasına göre Total daha 6 Aralık 2011’de yoğun bir Offshore-Bloğu
imzaladı. WSRW 29 Kasım 2012’de Total’in Batı Sahra’nın bu bölgelerini işgal
altında tutan Fas hükümetinin talebi üzerine Batı Sahra’ya geri döndüğünü
ortaya çıkardı. Burada her halükârda sözü geçen işletmenin bu bölge için zaten
2001-2004 arasındaki sürede yaptığı anlaşmaya benzer bir arama anlaşması söz
konusudur. Bu anlaşmanın süresinin şimdilik 12 ay olacağından söz edilmekteydi.
Bu ise, bu anlaşmanın şimdi yani 6 Aralık 2012’de süresinin sona erdiği
anlamına gelir. Bu nedenle Total, Sahra Denizi dâhilindeki aramaları – aynı
daha 2004’de olduğu gibi –durdurmak veya Batı Sahra’nın işgalci gücü ile yeni
bir anlaşma yapıp yapmayacağını açıklamak zorundadır.”[18]
Polisario bu anlaşmayı geçersiz olarak değerlendirmektedir. Burada Fransız emperyalistlerinin çıkarları ile Sahralıların kendi kaderlerini belirleme hakkı karşı karşıya durmaktadır. Bu nedenle onlar (Fransız emperyalistleri –ÇN) BM’de kendi tekel çıkarlarını siyasi olarak savunmaktadırlar. Stockholm International Peace Research Institute’nin (SIPRI) (Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü – ÇN) verilerine göre Fransa’nın ihraç ettiği askeri donanım dışsatımlarının % 8’i Fas’a gitmektedir. Fransa Fas’ın ticaret ortağı olarak gerek ithalatta (% 14 ile), gerekse ihracatta ‘% 21 ile) birinci sırada bulunmaktadır.
AB…
… Yılda 200 milyon Avro ile Fas’daki en büyük (!) yatırımcıdır.[19]
Batı Sahra yer altı kaynakları bakımından zengindir:
Elmas, altın, uranyum, bakır, nikel, çinko, kurşun, kobalt ve dünyanın en büyük
fosfat kaynaklarından biri burada bulunmaktadır. Sahilleri Afrika’nın balık
varlıklarının en zenginlerinden birine sahiptir. Fas Batı Sahra’nın
zenginliklerini kârlı bir şekilde AB’ye satmaktadır.
İşgal altındaki bölgelerden yapılan illegal fosfat dışsatımları ile 2008
yılında yaklaşık 48 milyon ABD-doları kazanılmıştır.
AB (bunlar arasında en ön safta İspanya)
2007’de Fas ile bir balık avlama anlaşması
yapmıştır. İspanya doğal olarak bunu kendi çıkarları için
kullanmaktadır. İspanya daha 1975’deki üç taraflı antlaşma ile çok kapsamlı
balık avlama haklarını, Batı Sahra’nın yer altı kaynakları ve zenginliklerinin
kesimlerini güvence altına aldı. Fas, Avrupalı balıkçılık filolarına verdiği
balık avlama ruhsatlarından yılda 36 milyon Avro kazanmaktadır.
(AB-Parlamentosu AB ile Fas arasındaki balıkçılık anlaşmasının uzatılmasını
küçük bir çoğunlukla reddetti.)
Ne var ki AB, AB-gemilerinin işgal altındaki bölge
sularında yeniden balık avlamalarına izin verilmesi için Fas hükümetine her yıl
milyonlarca Avro ödemeyi planlamaktadır. AB, Batı Sahra sahillerinde illegal
balık avı için Fas ile yeni görüşme turunu tam da kendisinin Oslo’da Nobel
Barış Ödülünü aldığı gün başlattı.
“Batı Sahra
Kurtuluş Cephesi Frente
Polisario, 26 Kasım 2012’de bir mektup ile Güvenlik Konseyi’ne başvurdu. … Bu
mektupta diğerlerinin yanında şunlar denmektedir: ‘Frente Polisario Batı
Sahra’nın doğal kaynaklarının sürüp giden illegal araştırılması ve sömürülmesine
de dikkat çekmek istiyor. Avrupa Birliği ile Fas’ın Batı Sahra kara sularını
kapsayan, daha 2005’de yapılan bir balıkçılık-ortaklık antlaşması (FPA) üzerine
görüşmelerin yeniden başlatılması planları ile ilgili olarak derin
kaygılarımızı ifade etmek istiyoruz. Bu antlaşmaya ilişkin protokol, bu anlaşma
‘Sahra halkının çıkarları ve isteklerini hiçe sayarak‘ (S/2002/ 161 sayılı
BM-Belgesi) gerçekleştiğinden 14 Aralık 2011 tarihinde Avrupa Parlamentosu
tarafından oylamayla reddedilmiştir. Bu parlamento bununla Birleşmiş
Milletler’in 2002 yılı hukuksal desteğinin hükümlerine göre bağımsız olarak
yöneltilmeyen bir bölgenin doğal kaynaklarının uluslararası hukuka uygun bir
şekilde kullanımı koşullarının yerine getirilmediğini kabul etti. Batı Sahra kaynaklarının
hukuka aykırı bir şekilde sömürülmesinin durdurulmasını ve Sahra halkının kendi
doğal kaynakları üzerindeki tam egemenliğini zedeleyebilecek anlaşmalar
yapmaktan kaçınılmasını Fas ve tüm yabancı tüzel kişilerden talep ediyoruz. “[20]
Daha Şubat 2012’de AB ile Fas arasında yeni bir tarım-anlaşması
yapılmıştı.
Bu anlaşma da Batı Sahra’nın uluslararası yasal durumunu ihlal etmektedir.
İşgal altındaki Batı Sahra’dan Avrupa pazarına çok daha büyük miktarlarda balık
ürünleri gelecektir. [21]
Ve diğer taraftan Fas’daki enklavları Melilla
ve Ceuta [Bkz: (1) No.lu dipnot – ÇN] İspanyol çıkarları için büyük
öneme sahiptir. İspanya bunlar vasıtasıyla AB’ye iltica etmek isteyen insanları
bu hapishanelerde tutarak ve işkence yaparak AB’den milyonlarca Avro’yu kasasına
doldurmaktadır.
FAC…
Yaklaşık 130 milyon tutarındaki “kalkınma yardımı”nın yanında FAC Fas devletinin
asker ve polisini eğitmektedir. Yani kendi ülkesindeki protestoların gaddarca
bastırılması ve Sahralılar direnişinin Fas tarafından bastırılması Alman “Know
How”u ile gerçekleşmektedir.
Dahası bunun malzemesini de doğal olarak
“biz” teslim ediyoruz. FAC son yıllarda neredeyse 70 milyon tutarındaki askeri donanım mallarını Fas’a
ihraç
etti. Dünya çapında üçüncü
büyük silah ihracatçısı olarak Almanya doğal olarak
“vazifesinin bilincinde”dir.
“Fas medyası
30 Ekim 2012’de Krallığın Thyssen Krupp Marine Systems şirketinden 209/1100
serisi bir denizaltı almak istediği haberini verdi. ... Bu denizaltı Fas
tarafından Batı Sahra veya Cezayir’in bir deniz blokajı için kullanılabilir.” Fas’ın en
zorlu rakibi Cezayir de aynı zamanda Alman silahlarıyla mutlu edilmektedir. “Haber dergisi ‘Spiegel’in verdiği bilgilere
göre Cezayir de Almanya’dan 54 adet ‘Fuchs’ [‘tilki’ –ÇN ] –nakliyat tanklarını satın almak ve böylesi
zincirli motorlu araçlardan 1200 adet de ruhsat ile kendisi üretmek
istemektedir. “[22]
Alman denge
siyaseti işte budur ve sürüm
pazarlarını güvence altına alır!
AB, birinci planda da FAC,
“Çöl Elektrik Vizyonu-Enerji-Projesi”, Desertec’in Afrikalı “ortak” devletlerle
birlikte geliştirilmesini Kuzey canla başla desteklemektedir. Bu çerçevede ilk
olarak Avrupa’ya “yeşil” enerji ihraç etmek amacıyla Fas’da 600 milyon Avroya
mal olacak bir güneş enerjisi santrali kurulacaktır. 2050 yılına kadarki toplam
yatırım hacmi, bir kaç yüz milyar Avro tutacaktır.
Avrupa elektrik gereksiniminin
% 15’ini 2050’ye kadar çöl elektriği ile karşılamak hedeftir. Bu santrallerin
ikisinin işgal altındaki Batı Sahra bölgesinde yapılması planlanmaktadır.
Uluslararası hukuka aykırı olarak
işgal edilmiş Batı Sahra’dan yeraltı zenginlerinin illegal olarak götürülmesi çeşitli ülkelerdeki Sahra halkının davasının kadın/ erkek
destekleyicileri tarafından hırsızlık olarak teşhir edilmektedir. Bu nakliyata
katılan gemilerin adları, İMO(gemi)-numaraları ve bağlı bulundukları
armatörlükler yayınlanmaktadır. Bunlar arasında 2009’da “işgal altındaki Batı Sahra’dan fosfatın Kolombiya’ya etik olmayan bir
şekilde nakil edilmesine katılan” Alman armatörlük şirketi Doehle de bulunmaktadır. (wsrw.org)
Alman tekel holdingi BASF daha 2008’de kendisinin Belçikalı bir şubesi üzerinden Bou-Craa-maden
ocağından illegal olarak fosfat ithal etmiştir. Bu konu
sorulduğunda bunun üzüntü verici münferit bir durum olduğu güvencesi verildi.
Siemens, Ocak 2012 sonunda Fas’dan rüzgâr tesisleri için büyük bir sipariş hakkında bilgi verdi. Burada yatırım yapılacak
yerler Haouma ve Foum El Qued söz konusudur. Enerji santrallerinden birisi
Fas’ın güneyinde – yani Batı Sahra’da bulunmaktadır! Ve unutulmasın: Buranın
sahibi ve işletmecisi Fas krallık ailesinin NAREVA Holding’idir.
Güya kendi kaderini belirleme
için referandumun gerçekleştirilmesi hedefine sahip MİNURSO-misyonu BM-Genel
Kurulu tarafından Fransa ve ABD ile birlikte FAC’nin oylarıyla da uzatılmasına
karşın, bu devletler pratikte bunu boşa çıkarmaktadırlar. Alman federal
hükümeti hiç oralı olmazcasına Batı Sahra’nın statüsünün uluslararası hukuka göre “açıklığa kavuşmamış ve
“tartışmalı” olduğunu savunmaktadır.[23]
Oysa federal hükümet pratikte
- örneğin yenilenebilir enerjiler konularında Fas’ın – Batı Sahra’nın Fas’ın bütünlüklü parçası olduğu şeklindeki görüşüne düzenli bir şekilde içeriksel olarak
katılmaktadır. Teknik İşbirliği için Alman Kurumu (GtZ, bugünkü adı
Uluslararası İşbirliği için Kurum, GiZ), “Gelişmekte
olan-ve eşik ülkelerdeki rüzgâr gücü –projelerinin geliştirilmesi ve
planlanmasında ortak olarak” TERNA-Projesi çerçevesinde “desteklemesi” gerekli olan
araştırmaları Fas’da yürütmektedir.
Bununla ilgili olarak 2007
ülkeler araştırmasında şunlar söylenmektedir: 1991’den beri (yani ateşkes antlaşmasından hemen sonra) toplanan
veriler, Fas’ın, özellikle Tangier, Ksar, Sghir ve Tétouan ve de Dakhla,
Laayoune, Tarfaya ve Essaouira çevrelerindeki bölgelerde rüzgâr enerjisi elde
etme konusunda mükemmel bir potansiyele sahip birçok alanı elinde
bulundurduğunu onaylamaktadırlar.” Dakhla ve Laayoune Batı Sahra’dadır!
Sol Partinin federal mecliste
yönelttiği bir soru önergesine verdiği cevapta federal hükümet bu bilgileri
onayladı ve somut olarak anlaşılmaz, muğlak yanıtlar verdi.
AB ile Fas arasındaki balık
avlama anlaşması ile ilgili olarak “küçük
soru üzerine verilen” “cevapta” bu anlaşmanın “ Fas ve Fas’ın hukuki denetimi altındaki
bölgeler” [24] için geçerli olduğu savunuldu.
Her şey apaçık! Batı Sahra
işgal edilmiş ülke olarak Fas’ın hukuki denetimi altındadır ve bu nedenle ‘biz’
bu ülkede işler ve projeler yapıyoruz. Bu bizim her zaman kafa sallayıp,
onayladığımız BM-kararlarıyla bütünüyle çelişiyor.Ama olsun. [25]
Dışişleri bakanı Westerwelle Kasım 2010’da Fas’a yaptığı
ziyarette şunu vurguladı: “Desertec-girişimi
enerji işbirliğinin bir kilometre taşı olabilir.” O, Güneş enerjisinin
genişletilmesi için yatırımlara FAC-tarafından 40 milyon Avro’nun güvencesini
verdi. “Fas’a güneş enerji planı için üç milyon Avro” daha verilmesi
tartışılıyor. Westerwelle’nin bu ziyareti Batı Sahra’daki “Onur Kampı” çadır
kentinin zor kullanılarak tahrip edilmesinden sadece birkaç gün sonra
gerçekleşti. Oysa bu Alman emperyalistlerinin hızla gelişmekte olan yatırım
faaliyetlerini hiçbir şekilde kesintiye uğratmadı. Tersine. Westerwelle yaptığı
görüşmelerde şunun altını çizdi: “Almanya ve Fas mükemmel bir ortaklık
ilişkisi içindedirler. “ (27)
[1] Nüfus ile ilgili tüm sayılar veriler
Almanya’daki Frente Polisario’nun sözcüsünden
[2] ) APEP (Agencia de Prensa Espana Popular), Sahra Demokratik Arap
Cumhuriyeti –Özgürlüğü Tüfekle fethedeceğiz, Report 1, hangi yıl olduğu
belirtilmemiş, ihtimalen 1976, sf: 10
[3] The Court examines: resolutions adopted by
the General Assembly on the subject, from resolution 1514 (XV) of
14 December 1960, the Declaration on the Granting of Independence to
Colonial Countries and Peoples, to resolution 3292 (XXJX) on Western Sahara,
international court of justice http://www.icj-cij.org/docket/index.php?p1=3&p2=4&k=69&case=61&code
=sa&p3=5)
[4] APEP, Bilirkişi Raporu, Basın için
Nüsha, Report No: 1, sf: 50
[5] “Bloksuz Devletler Hareketi” 1961’de,
hiçbir askeri ittifaka dâhil olmayan ve Doğu-Batı Çatışmasında “tarafsız” kalan
Yugoslavya, Endonezya vs. gibi devletler tarafından kuruldu. 1991’de
Varşova-Anlaşması’nın fesih edilmesiyle bu ittifak siyasi önemini yitirdi. 2006
itibariyle 118 devlet bu devletler ittifakının üyesidirler.
[6] Peter
Hunziker, Eski İspanyol Sömürgesi Batı Sahra uğruna Çatışma, 1976’da ortaya
çıkışından onun enternasyonalleştiği 1986 yılına kadar, 2004’den alıntı, sf:32,
www.peterhunziker.ch/lizenziat.pdf
[7] FAC
Haziran 1993’den Haziran 1996’ya kadar küçük bir polis kontenjanı (her keresinde
Federal Sınır Koruma Teşkilatı mensubu 5 polis memuru) ile MINURSO’ya katıldı.
Federal merkezi devlet/eyaletler Çalışma Grubu Uluslararası Polis Misyonu,
Alman Polisinin yurt dışında görevlendirilmesi, www.bundes-polizei.de/cl.
[8] www.ag-friedensforschung.de/regionen/Westsahara/un-nieth-html
[9] 1976’dan
beri Polisario’nun Genel Sekreteri ve 1982’den beri DARS’ın devlet başkanı.
DARS- hükümetinin başında 2003’den buyana Abdülkadir Talip Ömer bulunuyor.
[10] Alfred Hackenberger, Batı Sahra Uğruna
Mücadele – Fas tarafından ilhak edilen ülke üzerine 30 yıldır varlığını
sürdüren çatışma yeniden alevleniyor, 10. 06. 2005, www.heise.de
[11] Amnesty
International’in (Uluslararası Af Örgütü - ÇN) son on yıldan bugüne kadarki her
yıllık raporunda Fas devletinin Sahralı aktifistlere karşı uyguladığı yasadışı
tutuklamalar, işkenceler, kaybetmeler, bütünüyle haktan yoksunluk
sayılmaktadır.
[12] Ralf Steck, İşgal altındaki Batı Sahra’da
olağanüstü hal, Telepolis, 10. 11. 2010, www.heise.de
[13] WSRW – Western Sahara Resource Watsch,
Mülteciler, 16. 06. 2010, www.wsrw.org
[14] Florian Wilde, Batı Sahra’daki Kurtuluş
Mücadelesi ile Dayanışma, Avrupa Sol Partisi’nin Güney Cezayir ve Batı Sahra’daki
kurtarılmış bölgelerdeki Batı Sahra mülteci kamplarına giden Dayanışma
Delegesyonunun Raporu, 28 Ekim’den 1 Kasım 2012’ye kadar, 06. 11. 2012,
www.die-linke.de
[15] Gerd Schumann, Ateş ve Su – Kendi Kaderini
Belirlemenin Zorlu Yolu veya: Silahlı Mücadele – evet mi hayır mı? Polisario’yu
ziyaret, 22. 12. 2007, junge Welt
[16] Karşılaştırmak için: Sahralı mültecilerinin
yararına WFP, ECHO ve UNHCR’in uluslararası yardımı 2007 yılında yaklaşık 30
milyon dolar tuttu, İlticacılar, 16. 06. 2010, www.wsrw.org
[17] Ralf Streck, Batı Sahra ile ilgili
sürpriz olan karar, Fas Balkanlaştırma uyarısı yapıyor, ABD ve Fransa ‘nın
petrol çıkarları var, Telepolis, 02. 08. 2002, www.heise.de
[18] 04. 12. 2012, www.wsrw.org
[19]
Fischer Weltalmanach 2013, sf: 306
[20]
F. Polisario
AB-balıkçılık siyaseti hakkında kaygılanıyor, 29. 11. 2012,
http://www.wsrw.org/a180x2423
[21] Fas ve AB tarım gümrüklerini kaldırıyorlar, 17. 02. 2012, agrarheute.com
Yazı Kurulu
[22] Fas Almanya’da denizaltı satın almak istiyor – Cezayir tank ve fırkateyn
satın alıyor, Almanya Kuzey Afrika’da silahlanma yarışını körüklüyor, 13. 11.
2012, www.gfbv.de/pressemit
[23]
Alman Parlamentosu’nun Bilimsel Hizmetleri, Anja Schubert, Batı
Sahra’nın uluslararası hukuksal statüsü, infobrief WD 2 – 3010 – 129/11, 2011, www.bundestag.de
[24]
Alman Federal Parlamentosu, Yayınları17/1521, Federal Hükümetin Yanıtı,
sf:4, 26. 04. 2010, www.bundestag.de
[25] Christoph Marischka, ‘kendi hükümetine sahip olmayan bölgeler’de ortak pazarlar kazanmak?, 20. 02. 2012, www.heise.de/tp/artikel36
O zamanlar geniş kapsamlı anlaşmaların sadece kısa bir özeti yayınlandı,
geri kalanlar önce gizli kaldı. Bu antlaşmanın merkezi noktaları şunlardır: ‘Bölgedeki İspanyol varlığı 28 Şubat 1976’dan önce sona
erecektir’ ve ‘İspanya bölgede Fas ve Moritanya’nın katılımı ile birlikte
geçici bir yönetimi derhal (yaratacak)tır’. “İspanyol basını, İspanya’nın
Sahralılara ihaneti ve tüm BM-kararlarının ihlal edilmesi için Fas’ın hangi bedeli önerdiğini ancak
1978’de ifşa etti. Bu antlaşmanın gizli ek
tutanaklarında 800 İspanyol teknesine Kuzeybatı Afrika sahillerinde 12 yıl
boyunca balık
avlama hakları verilmekte ve Batı Sahra’daki yer altı zenginliklerinin çıkarılmasında
yüzde 35 oranındaki hisselerin İspanya’ya verilmesi vaat edilmektedir. Buna uygun olarak İspanya, bu anlaşma ile
yüzde 65’i Fas
şirketi Office Cherifien de Phosphat’a devredilen Bou-Craa Fosfat Maden Ocağı hisselerinin
yüzde 35’ini de almaktadır. Ayrıca Fas, Hueva’daki gübre
fabrikasına tonu 15 dolar gibi çok ucuz bir fiyata 300 milyon ABD-doları değerinde fosfatı teslim edecektir. Ve (Fas kralı – TA) Hasan, Büyük Britanya’nın Cebelitarık’ı
İspanya’ya verene kadar Akdeniz sahilindeki İspanyol Enklavları Ceuta ve
Melilla üzerindeki taleplerini geri çekeceğine söz verdi. Son olarak Fas
İspanya’ya Batı
Sahra’daki askeri üslerin kullanılması ve Kanarya
adalarındaki ayrılıkçı hareket MPAİAC’ye karşı mücadelede onun (İspanya’nın
–ÇN) desteklenmesinin güvencesini verdi.” El Ouali, Frente Polisario’nun genel
sekreteri Cezayir kentinde 15 Kasım 1975’de şunu açıkladı: “Şu anda Faslı işgalcilerin karşısında
duran halkımız İspanya, Fas ve Moritanya arasında Madrid’de yapılan antlaşmanın
geçersiz olduğunu açıklar. Bu antlaşma saldırı ve yağmacılığın bir edimidir.”
Fas’ın Barbarlığı
Abdati Salama (70 yaşında): … Sadece ben değil, bilakis bir çok Sahralı o
zamanlar çöle, Frente Polisario tarafından kontrol edilip yönetilen bölgelere
kaçtı. Fakat Faslılar bizi uçaklarla takip ettiler. Asla unutamayacağım bir gün
var. O zamanlar Batı Sahra’nın Kuzey sahilinde küçük bir semt olan Oum
Dreiga’da çadır kurmuştuk. Burada 25.000’den fazla mülteci bir araya gelmişti.
Çoğunluğu çocuklar, kadınlar ve yaşlı insanlardı, çünkü genç erkekler
Polisario’ya katılmıştı. Birden ufukta uçaklar göründü. Kampımız etrafında
dolandılar ve sonra kayboldular. Bunlar istihbarat uçaklarıydı ve içimizden
bazıları bunların açlık çeken insanlar için gıda maddeleri getirdiğini düşündü.
Üç gün sonra Fas Hava Kuvvetleri bombardıman uçaklarıyla geldi. Napalm-, fosfor
ve parça tesirli bombalar aniden kampın üzerine atıldığında neredeyse tüm
insanlar çadırlarındaydı. Yüzlerce, binlerce çocuk, kadın ve yaşlılar bu sabah
vakti katledildi ve yaralandı. Sonrasında bizim için şu açık idi: Kendi
memleketimizde artık güvence altında değildik ve sınırı geçerek Güney Cezayir’e
kaçmak zorunda kaldık.
Sahralıların, Aralık 1975’de Moritanyalı askeri birliklerin güneyden
girmesinden sonraki Fas’ın gaddarca istilası üzerine görgü tanıklarının verdiği
bilgiler tarafsız gözlemciler tarafından onaylanmıştır. Hem Kızıl Haç’ın
Uluslararası Komitesi, hem de İsviçreli bir hekimler ekibi 1976 başında Fas
Ordusunun napalm bombaları attığına tanıktırlar. Denis Payot, İnsan Hakları
Ligi Genel Sekreteri, savaş başladıktan hemen sonra BM-Mülteciler Örgütü adına
bölgeyi birçok kez ziyaret etti. Kendisi “en vahşi barbarlığın ifadesi olan
dehşet eylemleri”nden söz etti ve Sahralıları “tehdit eden” bir “soykırım”
uyarısı yaptı. Savaş yürüten ülkelerin uluslararası hukukun yerdiği silahları
kullandıklarını onayladı: ‘Biz, gaz bombaların kör ettiği, napalm bombasının
yaktığı çocuklar gördük.’ (Karl Rössel, “Rüzgâr, Kum ve (Mercedes) Yıldızı,
Özgürlük İçin Unutulan Savaş”, Horlemann Yayınevi, 1991).
Frente Polisario 1974
Bir Referandum için
On Koşul
2. Tüm
İspanyol askeri birliklerin geri çekilmesi ve onların yerine F. Polisario
gerillalarının geçmesi.
3. İspanyol
İdaresinin geri çekilmesi ve onun yerine ulusal makamların geçmesi.
4. Yerli
Sahralı mültecilerin memleketlerine geri dönmesi.
5.
Yabancıların iç işlere karışmasına hayır.
6. Tüm
yabancı sömürgecilerin nihai olarak geri çekilmesi.
7. Sahra
sınırlarında konuşlanmış yabancı askeri birliklerin geri çekilmesi.
8.
Referandumun sonucu tam bağımsızlık olmalıdır.
9. Referandum BM ve Arap Ligi’nin denetimi
altında yürütülmelidir.
10. Ulusal
yer altı kaynaklarımızın sömürülmesi durdurulmalıdır.
Fas ve Arap Baharı
Fas’da aşırı
derecede yüksek bir gençlik işsizliği hüküm sürmektedir, bu özellikle
üniversite-yüksek okul mezunlarında neredeyse % 40 civarındadır. Bu oran,
geçmiş yıllarda sürekli bir ekonomik büyüme olmasına karşın, Tunus (% 30) ve
Mısır (% 25)’dekinden çok daha yüksektir. Gini-endeksi (adil dağılım) % 39,5
civarındadır. Bu değer, Tunus’dakinin (diktatör Bin Ali egemenliği sırasındaki)
aynısı olup, ama Mübarek döneminin Mısır’ının gerisindedir ( % 34,4).
Okuma-yazma bilmeyenlerin oranı neredeyse % 50’dir. Arap ülkelerindeki
okuma-yazma bilmeyenlerin oranı ortalama % 30 civarındadır. (Friedrich-Ebert
Vakfı: library.fes.de/pdf-files/iez/08459.pdf.
Eylül 2011)
20 Şubat 2011 tarihinde, “Onur
Günü” olarak adlandırılan günde, binlerce kadın-erkek Faslı siyasi reformlar ve
daha fazla demokrasi için, yolsuzluk ve işkenceye karşı ve gençliğin
perspektifsizliğine karşı yürüdüler. “Arap Baharı” süreci içinde Fas kralı,
halkın hiddetinin önüne set çekmek için gıda maddeleri, tüketim ürünleri ve
gazın devlet tarafından destekleneceği sözünü verdi.
Kral, 17
Haziran 2011’de ilan edilen Anayasa reformunun ayrıntılarını açıkladı: Berber
dili Tamazight için hak eşitliği (en büyük nüfus grubunun sakinleştirilmesi
için), gelecekte parlamento ve hükümet seçilebilir, kuvvetler ayrımı ve yargı
bağımsızlığı, siyasette şeffaflık ve hesap verme, insan haklarının anayasal hak
haline getirilmesi, bir gençlik konseyinin kurulması, anayasada kadınlara hak
eşitliği, hemen hemen 200 siyasi tutuklunun af edilmesi, 4.000 işsiz yüksekokul
mezununun devlet hizmetinde işe alınması, medya sansürünün hafifletilmesi.
(Friedrich-Ebert Vakfı: library.fes.de/pdf-files/iez/08459.pdf)
Oysa tüm bunlar sadece “görünürdeki” kâğıt üzerindeki reformlardır. Kral
VI. Muhammed’in gücü, devletin başı ve ordunun başkomutanı olarak kesintisiz
sürmektedir. Gizli zindanlardaki faşist terör vahşice devam etmektedir. Sözde
“hakikat komisyonu” özünde bir maskaralıktır.
Bütünüyle 2012 yılı giderek
yinelenerek alevlenen emekçilerin protestolarıyla sarsılmıştır. Korkunç zamlar
ve dramatik derecede yüksek işsizler sayısı, siyasi baskı ve sosyal dışlanma,
insanları, her şeyden önce gençleri sokağa dökmektedir. Rejimin yanıtı hep
aynıdır: Gaddarca bastırma.
Fas AB-dil
jargonunda “istikrarlı devlet” ve “bazı zaafları ile birlikte güvenilir
ekonomik ortak” olarak adlandırılmaktadır. Sözü edilen “bazı zaaflar” ise ,
diğer Arap devletlerindeki “dramatik” durum nedeniyle bizzat kendilerini “insan
hakları peygamberleri” olarak adlandıran AB için ihmal edilebilir şeylerdir.
İşgalci Hukuku
Fas’ın
Sahralılar için verdiği kimlikler, sahibini güvenlik güçleri tarafından hemen
tanınır kılan üzerlerinde bulunan bir “S” ile işaretlenmiştir… Bu bürokratik
ayrımcılık işgal altındaki Batı Sahra nüfusunun kontrol edilmesine ve onların
seyahat özgürlüğünün katı bir şekilde sınırlandırılmasına hizmet etmektedir.
Batı Sahra sakinleri bir yasa sayesinde işgal altındaki bölgeleri terk
edemezler. Birçokları, bu bağlamda işkence olaylarının, tutuklama ve hapishaneye
atılma haberlerinin de geldiği Cezayir’e (diğerlerinin yanında Oujda bölgesine)
kaçmaya çalışıyorlar. İşgal edilmiş bölgeler dışındaki kimlik kontrollerinde
Batı Sahra’nın her sakini kendisinin kayıtlı bulunduğu bölgenin dışında neden
bulunduğunu açıklamak zorundadır. Yetersiz bir açıklama halinde söz konusu kişi
derhal keyfi tutuklanmaya ve kötü davranışa maruz kalır. Faslı resmi makamlar
Batı Sahra nüfusuna çok az pasaport vermektedir; burada da onlar baskı ve
tehditlerle karşı karşıyadır. Aile fertleri birlikte seyahat edemezler; bir
çocuk veya ana-babadan biri adeta rehine olarak, geriye dönme garantisinin bir
türü olarak evde kalmak zorundadır.
Margot
Keßler, Batı Sahra: İnsan hakları neden uluslararası hukuktan ayrılamazdır,
2001,
Batı Sahra dOCUMENTA 2012 Kassel’de
Robin Kahn ve La Cooperativa Unidad
Nacional Mujeres Saharauis (Batı Sahra Kadınlarının Ulusal Birliği
Kooperatifi)
Kayıplara karışma, tarihin kaybedenlerinin kaderidir.
Fas hükümetinin kendilerini zorladığı gaddarca koşullar altında hayatta
kalan Batı Sahra’nın eskiden beri yerleşik (kadim) halklarının insanlığın
dünya haritasından kaybolduğu söylenebilir: devletsiz, dünyanın arta kalanı
tarafından tanınmayan, çöl kumunda kaybolmuş, yaklaşık üç milyon kara mayını
arasında yaşayan yaklaşık 200.000 insandan oluşan bir kitle. Kaybedilmek,
görülmez hale getirmek ve kökünü kurutmak modern dünyanın her yerinde
karşılaşılan taktiklerdir; ama normal olarak son otuz yıl içinde Latin
Amerika’da her şeyden önce Arjantin, Kolombiya ve Guatemala’da tek tek kişilere
karşı uygulanmaktadır.
Oysa Batı Sahra somutunda kaybetme cürümü tüm bir halka karşı
işlenmektedir. Onlar insancıl subjeler olarak varlıklarını sürdürüyorlar, ama devletsizler
olarak ve bu nedenle mevcut olmayan ulus olarak onlar imha
edilmiştirler. Onlar geleneksel olarak kendi memleketleri olan ve balık, petrol
ve fosfat bakımından zengin, kuzey-güney yönünde neredeyse 3000 kilometre
uzunluğunda sürüp giden Faslı askerlerin koruduğu ve kara mayınlarıyla güvence
altına alınmış bir duvarın ikiye ayırdığı bir ülkede, yardım örgütlerinin gıda
maddesi ve su vermesi sayesinde hayatta kalıyorlar.
Avrupa 20. Yüzyılda bizzat kendisinin tarihindeki devletsiz insanların
rolünü unuttu; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bürokratlar sınırları tekrar ve
yineleyerek yeniden çizerek sayısız insanları haritadan sildiler.
Alman yazarı B. Traven bu durumu belleklere kazınır bir şekilde 1926
yılının “Ölü Gemisi” adlı romanında yazdı; Walter Benjamin de kökünü kazımanın
bu durumunu eserinin merkezine koydu.
dOCUMENTA (13)
vesilesiyle Batı Sahra’nın çadır sakinleri kamuoyunu kuskus yedikleri ve sadece
onların acil durumu hakkında bilgilenmekle kalmayıp, aynı zamanda onların
yaratıcı çalışmasını, hayran kaldıkları ve yeni ve daha iyice bir dünyanın
inşasında sanatın rolünü tanıyabilecekleri kendi dünyalarının kalbine davet
ediyorlar.
Röportaj
Frente
Polisario’un 13. Kongresi
Aralık 2011 başı
1 |
Sen Frente Polisario‘nun Batı Sahra’da Aralık
2011’de yapılan 13. Kongresi’ndeydin. Oraya nasıl gittin?
Bir kadın yoldaş, bana bu kongreyi Avrupa Sol
Partisi için izleyecek bir delegasyona katılacağını anlattı. Ben Sahra
Demokratik Arap Cumhuriyeti’nin (DARS) Almanya’da kabul edilmiş elçisini
tanımıyorum; onunla bağlantıya geçtim ve sonra özel kişi olarak delegasyona katıldım.
Bu delegasyon sonra Madrid’den Cezayir kenti üzerinden Batı Cezayir’deki
Tindouf’a uçtu. Orada diğer izleyiciler ve destekleyiciler ile buluştuk ve daha
sonra büyük bir konvoy halinde çölden geçerek kongrenin yapıldığı “kurtarılmış
bölgelere” gidildi.
2 |
SOL
Partisi üzerinden Frente ile nasıl bir bağlantı var?
Bu konuda az şeyler
söyleyebilirim. Yukarıda söylendiği üzere Avrupa Sol Partisi Alman bir delege
yolladı ve federal meclis milletvekili Sevim Dağdelen’in bu konuda faal
olduğunu, Frente doğrultusunda soru önergeleri ve başvurular yaptığını ve bir
kez de oraya gitmek istediğini, sonra onun Fas’dan yurtdışı edildiğini
biliyorum. Daha fazla kurumsal bağlantılar olup olmadığını bilmiyorum. Ama
Frente’nin CDU’nun (Hristiyan Demokrat Birliği – ÇN) ve Avrupa
Parlamentosu’ndaki muhafazakârların diğer partilerinin milletvekilleri ile
bağlantı içinde olduklarını biliyorum.
3 |
Antiemperyalistlerin Frente ile dayanışmalarını şu veya bu şekilde
durdurmalarının nedenleri neydi?
İspanya’da bana antiemperyalist görünen
kadın/erkek destekleyici grupların çok sıkı bir ağı vardır; Avrupa ülkelerinin
çoğunda bunun gibi daha küçükçe ağlar ve gruplar bulunmaktadır. Almanya’da da
bana diğer siyasi gruplar, hedefler ve tartışmalardan oysa tuhaf bir şekilde
kopuk görünenler vardır. Bir zamanlar Almanya’da da iyi örgütlenmiş sol,
antiemperyalist Frente ile bir dayanışma vardı; ama bu daha sonra şu veya bu
şekilde dağıldı. Kanımca bu dağılmanın Polisario’ya karşı yönelen işkence
ithamları ile ilgiliydi ve Polisario bu ithamlar hakkında tavır takınmadı ve
tartışmalar şu türdeki eleştirisel dayanışma hakkında ortaya çıktı: Bu konudaki
eleştiri nereye kadar kabul edilebilirdir veya aslında hâlâ neyi
destekleyebiliriz.
4 |
Kongrede hangi kararlar alındı?
Silahlı mücadeleye yeniden başlanılması
sorunu benim için en belirleyici olandı veya şöyle söyleyeyim, en ilginç
olanıydı. Bunun yanında gençliğin, yüksek öğrenim görenlerin ve diğer birçok
konunun yanında kadınların rolü de çok yoğun bir şekilde tartışıldı. Sonunda hükümet
onaylandı, ama bunun için askeri hazırlıklarını yoğunlaştırmak sözünü vermek
zorunda kaldı. Yeniden savaşabilecek duruma gelene dek üç aya gereksinim
duyulduğundan ve yine de diplomatik alanda hatırı sayılır ilerlemelerin olup
olmadığının biraz daha beklenmek istendiği hakkında çokça konuşuldu. Oysa
Libya-savaşı nedeniyle bölgenin istikrarsızlaştırılması, Azawad’ın (Azawad:
Tuareg’in yerleştiği Kuzey Mali’de bir bölge, 06 Nisan 2012’de bağımsızlık, TA)
bağımsızlığını ilan etmesi ve bölgenin tümündeki ayaklanmanın bastırılmasının
artan yoğunlaştırılması dolayısıyla bana göre askeri opsiyon şimdilik gündemden
kalktı.
5 |
Orada delege olarak ve gözlemci olarak kimler vardı?
Gözlemci olarak
Avrupa’dan medya mensupları ve dayanışma gruplarından insanlar, Latin Amerika,
Afrika ve Asya’dan daha küçük gruplar gibi birçokları olmak üzere yaklaşık 200
kişi vardı diyebilirim. D.y.(diğerlerinin yanında) selamlama mesajları okuyan
uluslararası delegeler Afrika’dan ve Latin Amerika’daki sol hükümetlerden epeyi
yüksek kademedeki hükümet temsilcileri ve İspanya’dan birçok insan, yerel
parlamentolardan parti temsilcileri veya insanlar vs. hazır bulundular.
6 |
“Latin Amerika’daki sol hükümetler”in Batı Sahra’da hangi çıkarları var?
Onların bunu
kendilerinin uluslararası dayanışmasının parçası olarak veya aynı Chavez’in
anladığı gibi jeopolitiğin parçası olarak, yani sol hükümetleri, “kurtuluş
hareketlerini” birlikte hareket edecek konuma getirmek ve enternasyonal
ittifaklar ile ilgili olarak seçenekler sunmak projesi olduğunu sanıyorum.
Polisario açısından devletler tarafından da tanınmak ve desteklenme doğal
olarak iyidir. Bu delegelerin konuşmaları en siyasi olanlardı; ben bunu çok
canlı ve cesaretlendirici buldum. Afrikalı delegelerin çoğu her ne kadar şu
veya bu şekilde sömürgeciliğe atıfta bulunsalar da sol veya antiemperyalist
içerikleri neredeyse hiç savunmadılar. Lakin sadece bağımsızlıktan söz
edildiğinde, Fas eleştirildiğinde veya Cezayir övüldüğünde işte o zaman daha
fazla alkış vardı.
7 |
Şöyle bir şey okudum: “Nijerya büyük elçisi herkes içinde en açık bir
şekilde savaşsal bir çözümden yana tavır takındı ve ülkesinin bunun için silah
vereceğini ima etti”. Nijerya bununla neyi kastediyor?
Bu benim için
sürpriz oldu. Nijerya kendisini aslında bir bütün olarak bölgede bir yerel güç
olarak görmektedir. Onlar şu anda Mali’ye müdahaleye hazır olmalarını Nijeryalı
güya veya gerçek İslami grupların Mali’de geri çekilebilecekleri yerlere sahip
olduklarıyla da gerekçelendirmektedirler. Oysa bu bölgede Cezayir de epeyi nüfuza
sahiptir ve Frente ile çok iyi bağlantıları vardır; bu nedenle onların
[Nijerya’nın –Ç N] çatışmayı çok ciddiye aldıklarını ve burada kenarda durmak,
alanı Cezayir’e terk etmek istemediklerini sanıyorum. Belki de burada
huzursuzluk çıkartmak, sonradan yine düzen gücü olarak ortaya çıkmayı olanak
olarak da gördüler. Bilindiği üzere bölgede ECOWAS (Batı Afrikalı Devletlerin
Ekonomik Ortaklığı, bu örgüt ECOMOG adlı bir askeri müdahale birliğine sahiptir
– TA) çok faaldir ve burada Nijerya hemen hemen NATO’da ABD’nin oynadığı rolü
oynamaktadır.
8 |
Batı Sahra’daki yaşam koşulları hakkında bir şeyler anlatabilir misin?
Sahilde “işgal edilmiş bölgeler” diye
adlandırılan yerlerde Sahralılar yoğun bir şekilde ayrımcılığa uğramakta,
neredeyse hiçbir şekilde ekonomik faaliyet gösterememekte ve birçokları çok
kötü koşullarda ve belirsiz bir süre boyunca zindanlarda yatmakta, bazıları da
kaybolmaktadır. “Kurtarılmış bölgeler”de askerlerin dışında kıt-kanaat göçebe
hayvancılıktan geçimini sağlayan çok az insan yaşadığını sanıyorum. Mülteci
kamplarında insanlar neredeyse tamamıyla – Polisario tarafından dağıtılan –
insani yardımla veya bizzat Frente için çalışarak yaşıyorlar. Zaten bunlar
kerpiçten barakalardır; elektrik vardır, ama buralarda kentsel alt yapı ve zanaatkârlık
–küçük sanayi gibi kalıcı çözüm olabilecek her şeyden de kaçınılmaktadır. Yani
insani olarak bu durum çok kötü değildir; ama işte çok perspektifsizdir ve bu
perspektifsizlik belirli bir oranda siyasi olarak da istenen bir şeydir.
9 |
Birkaç
Arap ülkesindeki kitlesel ayaklanmaların (Arap Baharı ) Batı Sahra veya Frente
Polisario üzerinde hangi etkileri vardır?
Ben bu konuda sadece kendi izlenimlerimi
yansıtabilirim. Hatta bazıları bu arada Arap Baharı’nın aslında Kasım 2010’da
işgal edilmiş bölgelerde Sahralıların protesto kampları ile başladığı ve bunu
batıda Occupy (işgal et!)-hareketinin izlediği görüşünü belirttiler. Bu arada
oralardaki her şey biraz daha endişe verici görülüyor. Her ne kadar Gaddafi
Polisario’nun destekleyicisi olarak kabul edilse de, onun devrilmesinden üzüntü
duyduğunu bize hiç kimse söylemedi. Tersine özellikle gençlik nezdinde eski
rejime karşı çıkan hafif silahlı isyancıların resimlerinin daha ziyade
cesaretlendirici etki yaptığı görülüyor. Belki de batının Libya’da görünürde
ezilenlerin yanında yer aldığında, bunun geride bıraktığı izlenim biraz
küçümsenmektedir. Bu beni zaten şaşırtmıştı, ama böyle görünüyordu. Belki de bu
resmi çizginin tekrarlanması idi; bazı noktalarda uluslararası gözlemcilerle
açık konuşulmadığı, herkesin yekpare bir görüşü savunduklarının göründüğü
izlenimi vardı.
10 |
BM, MİNURSO-mandası ile Batı Sahra’dadır.
Onlar nerededirler, görevleri nelerdir? BM-Mandasının genişletilmesinde söz
konusu olan nedir? Genişletme söz konusu olduğunda Fransa BM-Güvenlik
Konseyi’nde neden veto etti?
Aslında ateşkesin denetlenmesi ve bir
referandumun hazırlanması (Misyon adındaki R harfi bunun içindir) MİNURSO’nun
göreviydi. Oysa Fas referandumu bloke etti ve bu, ilgili devletler tarafından
Genel Kurul’un kararlarına rağmen hoş görülmekte veya desteklenmektedir. Bu
nedenle onlar zaten her iki tarafın da uyduğu bir ateşkesi denetlemektedirler.
Bunlar küçük üslerde yaşayan ve işgal edilmiş bölgelerde Faslı güvenlik
güçleriyle sıkı ve iyi ve “kurtarılmış bölgeler”de Frente Polisario ile sıkı ve
iyi işbirliği yapan küçük uluslararası gözlemci grupçuklarıdır. Frente, bunun
için daha fazla dikkat çekmek için kendisinin işgal altındaki bölgelerdeki
mandasının insan hakları durumunu da kapsamasını yıllardır islemektedir. Fas bunu
istemiyor ve Fransa bu sorunlarda kesinlikle Fas çıkarları doğrultusunda
hareket ediyor.
11 |
Almanya bağıntısında: Almanya’nın Batı
Sahra’da hangi çıkarları var. FAC bağımsızlık üzerine referandum ile ilgili
olarak nasıl davranıyor Desertec’e kimler katılıyor ve Almanya ile Batı Sahra /
veya Fas arasında hangi anlaşmalar var?
Almanya, AB ve NATO, Fas bölgede en iyi ve en
istikrarlı müttefik olduğundan, göç ve güvenlik politikası sorunlarında Fas ile
iyi bir işbirliğine sahiptir. Bunun yanında Alman ve Avrupalı firmalar Batı
Sahra’daki fosfat kaynaklarının sömürülmesindeki çok uygun koşullardan ve Batı
Sahra sahillerindeki balık avlanma alanlarından kârlı çıkıyorlar. Dahası bir de
Alman sermayesi, Münchner Rück, Siemens, Deutsche Bank, RWE tarafından domine
edilen Kuzey Afrika’da rüzgâr ve güneş enerjisi elde edilerek Avrupa’ya
satılması tasarlanan sanayi projesi Desertec vardır. GİZ (Uluslararası
İşbirliği İçin Alman Cemiyeti, eskiden GtZ) – işgal edilmiş bölgelerde de –
daha şimdiden ön çalışmayı yaptı ve Fas ile İspanya arasında zaten bir hat
mevcuttur. Bu nedenle d.y. bu projenin Batı Sahra’da başlayacağından yola
çıkılmalıdır.
12 |
Sen Frente Polisario’yu biraz tanıdın. O
nasıl örgütlüdür, kendisini nasıl finanse ediyor? İçinde kaç kadın çalışıyor?
Hangi eleştirilerin var?
Atmosfer
çok hoş ve dostçaydı ve çok da
heyecanlıydı. Çöldeki basit koşullarda yaşayan bu
insanların çoğu yurtdışında
öğrenim görmüşler ve çok çeşitli diller
konuşuyorlar. Erkekler ve kadınlar
ağırlıklı olarak ayrı gruplarda hareket ediyorlar ve kadın delegelerin
oranı
her halükârda düşüktü; diğer tarafta burada
ataerkil düzenin kendisini
gösterdiği gibi veya İslam’a sıkça atfedildiği
üzere ayrımcılığın biçimlerini
veya baskıyı, örneğin konuşma davranışlarında göremedim.
Frente kendisini
devletlerden aldığı destek ve insani yardımın idaresi üzerinden
finanse ediyor.
Bu doğal olarak rüşvetçilik tehlikesini içinde
barındırıyor. Birçok insan
profesyonel diplomatlar veya siyasetçiler gibi davranıyor; ama
bu davranış çok
apolitik. Siyasi söylemler neredeyse hiç yok; sadece
Fas’a karşı reddediş,
kendisinin bağımsız bir devleti olması dileği ve bana göre
tehlikeli derecede
abartılan geniş kapsamlı, “halka” ait ve kullanılmasında
öz yönetim istenen
hammaddelere atıfta bulunma. Refahın dağıtılmasının nasıl
örgütleneceği sorum
üzerine yüksek öğrenimdekilerin
örgütünün resmi bir sözcüsü, orada
öyle ya
herkes zengin olduğundan, yeterli derecede hammaddeler bulunduğundan,
şu yanıtı
verdi: “Körfez devletlerinde olduğu gibi”. Tam da daha
gençlerde bunların
kendilerinin bir devletinde bizzat elit olmak istedikleri ve siyasi
ikna
olmuşluğun da zaten burada sona erdiği duygusuna sık sık kapıldım. Daha
Sudan’da SPLA (Sudan Halk Kurtuluş Ordusu) gibi başka
hareketlerde siyasi
hedefleri olan bir hareketin nasıl saf bir iç savaş partisi
haline
gelebildiğini kendime sorduğumdan bunu çok ilginç buldum.
13 |
Frente dışındaki insanlar/ gruplar/
örgütlerle bağlantınız oldu mu? Sosyal kurtuluş için hareketler var mı? Varsa,
nüfuzları var mı?
Hayır. Ziyaretimizden kısa bir süre önce
insani yardım örgütlerinin mensupları kaçırıldı. Bu, Frente için devasa bir
sorundur. Diğer taraftan bu nedenden dolayı alınan güvenlik önlemleriyle Frente
içinde örgütlü olmayan nüfus ile her türlü bağ kurmayı engellemesi de onlar (Frente
–ÇN) için mümkün idi ve karşımızda konuşanlara belirli bir konuşma kurallarının
verilmiş olduğu da fark edildi. Mülteci kamplarında adeta marjinal olan ve
Polisario’nun verdiği bilgiye göre, ki bu bana bayağı inandırıcı geliyor, çünkü
Fas Polisario’yu zayıflatmak için elinden gelen her şeyi yapıyor, Fas’ın ele geçirdiği veya maşası haline getirdiği örgütler de
vardır.
Söyleşi için teşekkürler!
Bizim çıkardığımız sonuç:
Sahra halkının Fas
tarafından işgaline karşı ayaklanması ve bu işgali tüm araçlarla destekleyen
emperyalist güçlere karşı mücadele etmesi meşrudur. Mayıs 2013’de Frente
kuruluşunun 40. Yıldönümünü kutlayacaktır. Onun kurtuluş için mücadelesinin
dayanışmamıza ihtiyacı vardır!
Sahra halkının kaderi unutturulmak ve ölüm
sessizliğinden kurtarılmalıdır. Sahra ulusunun bizzat BM tarafından tanınmış
hakları Faslı askerlerin postalları altında günbegün kuma gömülmektedir. Oysa
yüzsüzce demokrasiden söz eden “bizim” egemenlerimiz pratikte emperyalizmi
uygulamakta, Fas ordusunu silahla donatmakta ve eğitmekte ve de Batı Sahra’nın
zenginliklerini talan etmektedir. Bütün bunları teşhir etmek görevdir.
Tüm gücümüzle enternasyonal dayanışmayı güçlendirmeye, karşı kamuoyu
yaratmaya ve Sahra halkını desteklemeye çalışalım!
[Trotz Alledem! (Herşeye Rağmen!) Sayı 62, Ocak 2013, sf: 3 - 20, Almancadan çevrilmiştir. ]